1. Gelsenkirchen’den Soma’ya…
Uzun yıllar Almanya’da hayatını sürdüren Yaşar Miraç, Gelsenkirchen’deki kömür işçiliğini şiirlerinde kaleme aldı. 170 yıl önce küçük bir köyken, madenin bulunmasının ardından büyük bir işçi kentine dönüşen Gelsenkirchen’i, insanlarını ve kömürü dile getirdiği şiirlerini Kömürkirchen’de topladı Miraç. Ayrıntı Yayınları ise şairin Soma ile ilgili üç yeni şiirini ve önceki kitaplarında yer alan maden işçileriyle ilgili şiirlerini de eklediği bu yapıtını, Soma faciasında yaşamını yitiren, yaralanan işçilere ve ailelerine adadı…
kömür labirent (s.68)
şu çocuk bahçesinde
top oynayan çocuklar
(kömürle oynuyorlar)birkaçının annesi
dondurma alıp vermiş
(kömürü yalıyorlar)bir ses duyuldu birden
topraktan ağaçlardan
(kömüründü çığlıklar)kuşlar da uçuverdi
kanatları ne renkti
(kömür ışıyan tüyler)gökte yalpalayan o
yedirenk uçurtmalar
(kömürden esriktiler)
2. Perker’den Büyüklere Masallar
Kutlukhan Perker, on iki karede okuyucuya harikulade hikâyeler anlatıyor. Hayatın içinden derlenmiş, hayatın sırlarıyla efsunlanmış sıra dışı hikâyeler… Sadece ülkemizde değil dünyada da en önemli çizgi romancılardan biri olan Perker, öykü müptelası okurların zihninde her bir hikâyesiyle uzun vadeli bir etki yaratacak yapıtlar kaleme almış. Büyüklere Masallar, hayata ve sanata dair ipuçlarıyla dolu benzersiz bir yolculuğun vaadi olarak sizleri bekliyor…
“Kısa öyküleri hep sevmişimdir. Kısa, fantastik öyküleri daha çok severim. Hele bu kısa öyküler resimli roman olarak yayınlanmışsa bayılırım. Evet, sevgili M. K. Perker, bu kitapta son derece zor bir işi keyifli bir hale getirmiş. On iki karede bize olağanüstü hikâyeler anlatıyor. Hayatın içinden derlenmiş, hayatın sırlarıyla efsunlanmış sıra dışı hikayeler. Kısa öykünün sırrı, çarpıcılığındadır. Hikâye sona erdiğinde, şahane bir masal dinlemiş gibi öylece kalırsınız. O öylece kaldığınız anda, bütün hikayeyi bir kez daha düşünürsünüz, “Öyle miydi? Yok yahu aslında yazar-çizer bize şunu demek istemişti” diye. Perker işte okuruna bunları hissettiriyor, bunları düşündürtüyor. Evet, Perker, sadece ülkemizde değil dünyadaki en önemli çizgi romancılardan biri. Onun çizgilerinde sadece mizah, sadece ironi yok, aynı zamanda hem edebiyat, hem de sinema var. Onun kalemi, bizlere hayatın ve sanatın derinliklerinde benzersiz bir yolculuk vaat ediyor.” – Ahmet Ümit
3. İnşaat: nereden nereye?
“İnşaat Ya Resulullah”, inşaat “olayını” birçok cephesiyle ele alan makaleleri bir araya getiriyor. İnşaatın rant dağıtımından korporatizme uzanan ekonomi-politik hikmeti… Mülkiyetten büyümeye halelenen “manevi” psikolojik hikmeti, cami mimarlığı, “kubbe” imgesi, “büyüklük” tutkusu, inşaat projelerinin şehir-toplum-insan tasavvurlarıyla alakası ve elbette depremin öğretemedikleri…
Mehmet Atlı, Osman Balaban, Tuncay Bilecen, Tanıl Bora, Ayşe Çavdar, Erbatur Çavuşoğlu, İhsan Eliaçık, Neşe Gurallar, Sinan T. Gülhan, Mehmet Penbecioğlu, Özgür Taburoğlu ve H. Bahadır Türk yazılarıyla kitaba katkıda bulunuyor. Derleyen ise Tanıl Bora…
4. Paranoyalarınızı tetikleyecek ansiklopedi çıktı
Yalancılar ve Sahtekârlar Ansiklopedisi, insan olmaya “aldatma ve aldanma” penceresinden bakıyor; dünden bugüne, şöhretliden bilinmeyene, en “doğru” yalanları, en “gerçek” sahteleri, en başarılı sahtekârlık vakalarını bir araya topluyor.
Pazardan edindiği askeri üniformayla zor kullanmadan şehrin belediye sarayını teslim alan Alman ayakkabıcı; kısırlık tedavisi diye erkeklere keçi testikülü nakledip servet edinen şarlatan; toplama-çıkarma yapabilen atıyla sansasyon yaratan asilzade, foyası ancak 70 yılın ardından, ürettiği eserler dünyanın önemli müzelerine dağıldıktan sonra ortaya çıkan sanat dolandırıcısı ve denizkızı iskeletinden ejderha yumurtasına, alternatif gerçekler yaratmada sınır tanımayan düzenbazlar.
Ayrıca Cicero, Einstein, Ernest Hemingway, François Mitterand, Marco Polo ve Batlamyus gibi adına kolay kolay toz kondurmayacağınız pek çok önemli isim. Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi aynı anda hem büyük keyif verecek hem de fena halde paranoyanızı tetikleyecek…
5. Kurbağalara kim inanmaz ki?
Kurbağaların özelliği, nehirleri kuru topraklara dönüştüren kurak mevsimde toprağın derinliklerine gömülüp ölüm uykularına yatmalarıdır. Tüm bedensel işlevlerini en aza indirip ölüme en yakın halde yağmur mevsiminin gelmesini beklerler. Yağmurlar nehirlerin yatağını doldurmaya başladığında, ölüler ülkesinden geri gelir , on binlerce ağızdan şarkılarını söylemeye başlarlar. Çok sevilen bir yazar üzerine, akla takılan bir roman üzerine, edebiyat, yazmak üzerine mektuplar… Kimisi gün ağırırken, kimisi şehir karanlığa gömülürken yazılmış, e-postanın da bir edebiyat türü olarak mektup sınıfına girebileceğini bize gösteren metinler.
Edebiyatın anlamını ve hazzını çoğaltmak üzere, anlamak, bilmek, keşfetmek zevkiyle yazılmış metinler. Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin okurlukla yazarlığın bitiştiği yerde kurulmuş bir sohbet halkasını paylaşıyorlar. Dostça, merakla, tutkuyla, peşinden giderek. Kurbağalara İnanıyorum, üç edebiyatçının tutkulu edebiyat okuru olarak edebiyat üzerine yazışmalarından oluşuyor.