KİTAP
4 August 2016

PERŞEMBE BEŞLİSİ

Perşembe Beşlisi

Kelimebaz

Bir deha kalemden efsanevi dil yazıları
Kullandığımız her kelimede, adeta arkeolojik katmanlar gibi, dünya tarihinin izleri var…

Kelimebaz dilden başlayıp tarihe, güncel siyasete, dine, dil milliyetçiliğinin eleştirisine uzanan, havai fişek gösterisi gibi bir seçki.

Gazetede yayımlandığı günlerde tiryakilerinin dört gözle beklediği, iki ciltlik edisyonunu bulamayanların kitapçı kapısı aşındırdığı –hakiki manasıyla “efsanevi”– dil yazıları şimdi tek ciltte.

“Komşunun kızına platonik duygular beslemem caiz midir?..”
“Kayı boyunun adı da Eski Türkçe ‘dönme’ demek…”
“Ötüken Akademisi’nde Bilge Han öğrencileri azarlar…”
“Bizde en azından Alirızabey ilçesi yok henüz…”
“Vatan millet jokerdir: Bastın mı eli alırsın. Doksan senedir bu böyle…”
“‘Yabancı kelimeler girdi dilimiz fakirleşti’ diyenlerin ağzından çıkanı kulağı duymuyor…”
“Kenan Evren’in padişahlığında her gün radyo ve televizyonda ‘muhbir vatandaşlar’ teşvik edilirdi…”
“Kafayı korursa takke, başka yerini korursa takiye…”

Sevan Nişanyan, “Kelimebaz”, Everest Yayınları, İstanbul, Ağustos 2016, 496 sayfa

Yolun Açtığı Kapılar
Sibirya ve Şamanizm

Gezgin, rehber ve cihanşinas Tulga Ozan, “Yolun Açtığı Kapılar – Sibirya ve Şamanizm” ile değişen çağa direnen insanlar ve değerlerin izini sürüyor.

Dünya Değişmeden Yayınları’ndan çıkan “Yolun Açtığı Kapılar – Sibirya ve Şamanizm”, modern kent yaşamının maddiyata dayalı kurgusunun neden olduğu yozlaşmaya maruz kalmamış insanların ve değerlerin peşine düşen Tulga Ozan’ın arayışlarının bir ürünü. Güney Sibirya ve Moğolistan’ın çok zorlu kış şartlarında seyahat eden yazar, Şamanizm başlığı altında toplanan farklı inanç yapılarının temsilcileri ve mensuplarıyla bir araya gelerek onların ayinlerinde yer aldı. Ritüellerin yanı sıra bu insanların günlük yaşamlarına da katılma fırsatını yakaladı. Böylelikle hem Batı’nın maddiyatçı kültürüne boyun eğenlerin hem de kendi değerlerine sımsıkı sarılan insanların, sıradan yaşamlarındaki en yalın hallerine tanık oldu.

Bugüne dek 150 ülkede 1200’den fazla şehri gezip-gören Tulga Ozan, Yolun Açtığı Kapılar’ı kaleme alırken Rusya sınırları içindeki Hakasya, Tuva, Buryatya, Altay Özerk Cumhuriyeti ve de Moğolistan’da kamlar ve yerel halkla temaslarda bulundu. Omsk, Novosibirsk, Barnaul, Gorno Altaisk, Abakan, Kızıl, Krasnoyarsk, İrkutsk, Vladivostok ve Ulan Batur gibi şehirlerin yer aldığı rotayı iki buçuk ayda tamamlayarak karadan 15 bin kilometrenin üzerinde bir mesafeyi özveriyle kat etti.

Tulga Ozan, Yolun Açtığı Kapılar, Dünya Değişmeden, İstanbul, 2016, 260 sayfa

Şekerli Sinek
Mavi Orman Yolunda

“Ne reçel ne de kurabiye… Ama çok yaklaştın.
Adım Şekerli.”

“Tatlı bir ismin olduğunu anlamıştım! Patavat
bunu duyunca çok şaşıracak; şeker kokan bir sinek. Hem de adı Şekerli! Yaşasın!”

Şekerli geri döndü! “Yeni böcekleri ve dünyayı tanımak istiyorum,” diyerek doğup büyüdüğü mahalleden ayrılan Şekerli, o tatlı mı tatlı kokusuyla ormanın derinliklerinde ilerlerken, bir yandan yeni arkadaşlar ediniyor, bir yandan da hayatının en büyük gizini aydınlatacak ipucunun peşine düşüyor… Yeni bir macera, yeni arkadaşlar ve bildiğiniz Şekerli!

Tanşıl Kılıç, Şekerli Sinek Mavi Orman Yolunda, Can Çocuk, İstanbul, 2016, 120 sayfa

İsmiyle Yaşamak

-Rita. -“Rita mı!?”, “Kodlar mısınız?”, “Aa Rita ne demek?”, “İsminiz neden böyle?”, “Anan neden böyle bir isim vermiş ki sana?”, “Ha bildiğimiz papatya yani.”, “Yahudi ne?”, “Bu sizin gerçek isminiz mi?”, “Bir anlamı var mı?”, “Helen misiniz?”, “Bu İsrail var ya!!”, “Yanlış anlamazsanız, etnik kimliğinizi sorabilir miyim?”, “Türkçe biliyor musun?”, “Türkçeniz ne kadar düzgün”, “Bayan Rita”, “Nerelisiniz?”, “Memleket nere yani?”, “Çok oldu mu geleli?”, “Baba mı Müslüman?”, “E peki, soyadınız neden Türkçe?”…

“Ötekileştirme” veya gayet yalın haliyle yabancılama, çok defa isimden başlıyor. En sıradan, en “masum” görünümlü haliyle… Oysa ismi, bir insanı tanımaya açılan kapı. Kelimenin her anlamıyla tanımak: Onunla tanışmak, onu bilmek ve onu kabullenmek, saymak onu. Her isim, bir insan…

Rita Ender, burada doğup büyüyen, burada yaşayan ama isimleri işitildiği anda “yabancı” muamelesi gören insanları anlatıyor. Onlar, isimleriyle maceralarını anlatıyorlar – belki, isimlerinin maceraya dönüşmesini, demek lazım. Tabii bu arada, isimlerinin kendi macerasını da anlatıyorlar, her ismin bir macerası vardır çünkü. Gila, “neşe” demek, bilir miydiniz?

Rita Ender, İsmiyle Yaşamak, İletişim Yayınları, İstanbul, Ağustos 2016, 295 sayfa

Kedi ve Fare

Alman edebiyatının en önemli yazarlarından Nobel Ödüllü Günter Grass, Kedi ve Fare’de çocukluğunu geçirdiği Danzig’e götürüyor bizi.

Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’nın karanlığına gömülürken, ergenliklerini yaşayan bir grup genç, günlerini Danzig Limanı’nda avarelik ederek geçirmektedir. Ancak savaşın şiddeti yayıldıkça, gençlerin yazgısı da tarihin bu dehşet verici döneminin koşullarıyla kesişecektir.

Faresi, yani fazla çıkık âdemelması yüzünden alay konusu olan 14 yaşındaki Mahlke’nin, Nazi Ordusu’nda gösterdiği başarılarla ulusal bir kahramana dönüşümünün öyküsü, yazarın her zamanki grotesk diliyle görkemli bir başyapıt olarak karşımıza çıkıyor.

15 yaşında Hitler Gençliği’ne, 17 yaşında Nazi Ordusu’na katılan ya da katılmak zorunda kalan Günter Grass’ın geçmişinin gölgesi hem romanın anlatıcısı Pilenz’de hem de Mahlke’de somutlaşıyor. Savaş zamanında insanların kime ve neye dönüşmek zorunda kaldığı, toplumla birey arasındaki kedi-fare oyunuyla, edebiyat tarihinin bu en unutulmaz metaforlarından biri aracılığıyla sorgulanıyor.

Günter Grass, Kedi ve Fare, Çeviren Oğuz Tarihmen, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2016, 168 sayfa
Haberi Paylaş:

Beşiktaş Belediyesi


BKS logo

© 2024 Beşiktaş Belediyesi. Sitedeki tüm metin ve görseller Beşiktaş Belediyesi'ne aittir. İzinsiz kullanılamaz.

F5 İletişim