“Benim hayatım Beşiktaş’a gidiş gelişlerle geçti. Hayata Beşiktaş’ta başladım. Türkali Mahallesi Maşuklar Sokak 23 numarada doğdum. Doğduktan sonra Kabataş Setüstü’ne gelmişiz. Bilahare Kadıköy’e geçmişiz. Sonra tekrar dönmüş Ortaköy’e gelmişiz. Taşmerdiven var ya oraya. Orada eski bir ahşap konakta oturduk. Ondan sonra Arnavutköy’e taşındık. Sahilde bir apartmanda oturduk. Sonra Kadıköy. Orada Bahariye İlkokulu’nu bitirdim.
Ardından Nişantaşı’nda oturduk. Orada Nişantaşı Ortaokulu’nda okudum. Baytar Ahmet Sokak’ta, ahşap bir konaktaydı okul. Orada okurken ikinci sınıfta belge aldım. Neden biliyor musunuz? Biyoloji dersinde atmacanın kafatasını tahtaya çizemediğim için. Ertesi yıl yine biyolojiden kaldım. Ve hocamız Atıfet Hanım sınavda yine aynı soruyu sordu. Ve ben yine çizemedim. Belge aldım. Babam “bir işe gir çalış” dedi. Çeşitli işlere girdim çıktım. İşportacılık, garsonluk, terzi çıraklığı filan yaptım. Sonra varlıklı bir insan olan dayım devreye girdi: “evladım bırak bu işleri, sen annenin yanına yerleş okulu da bitir” dedi. Ve ben sınavları dışardan verip ortaokuldan mezun oldum. Sonra yine dayımın maddi desteğiyle Kabataş Lisesi’nde yatılı okumaya başladım. 4 yıl öğrencilik, 1 yıl da muallim muavinliği derken 5 seneyi tamamladım.
Sonrasında üniversite yılları başladı. Biraz buralardan uzak kaldıktan sonra, 1970’de tekrar Arnavutköy’e döndüm. Süreyya Restoran vardı, şimdi kapandı. Onun arkasındaki Vezir Köşkü Sokak’ta oturdum. Yaklaşık 30 yıldır da, 2. Ulus’ta, Müderriszade Rüştübey Sokak’ta oturuyorum. Demek ki 75 yıllık ömrümün yaklaşık 50 yılını Beşiktaş ilçesi sınırlarında geçirmişim.
Benim sünnetim bile Beşiktaş’ta oldu. O zamanki Kamburun Bahçesi’nde. Toplu bir sünnetti. “Beşiktaş ilçesi yararına Cumhurbaşkanı İnönü’nün ve Saracoğlu’nun himayelerinde” diye bir isim koymuşlardı. İsmail Dümbüllü çıkıp gösteri yapmıştı. Bir de çok güzel bir lokanta hatırlıyorum. Benim kuşağım iyi bilir: Motorest. Sinanpaşa Camii’nin karşısındaki Mobil istasyonunun yanında. Gördüğüm en güzel lokantalardan biriydi. Arabayı benzinciye bırakır, oraya giderdim. O zaman hiçbir yerde bulunmayan yiyecekler bulunurdu. Kurbağa bacağı vardı mesela. Ankara’daki Karpiç gibi bir yerdi. Darbaş diye bir piyanist çıkardı. Çok iyi bir müzisyendi. Özetle Beşiktaş’ı her zaman çok sevdim. Ama muhalif ruhum beni Fenerbahçeli yaptı (gülüşmeler). Şimdi çok değişti tabii. Mesela şu anda oturduğum yer ben öğrenciyken bomboştu. Bir tek domuz çiftlikleri vardı. Kabataş Lisesi’nin yemek artıkları o çiftliklere verilirdi.”