BEŞİKTAŞ
26 August 2015

“BEŞİKTAŞ GERÇEKTİR”

“Beşiktaş gerçektir”

Söyleşi: Defne Kara, Fotoğraflar: Barış Acarlı

Beşiktaş kent kültürü dergisi B+ bir buçuk yıllık bir aradan sonra yeniden Beşiktaşlılarla buluştu. 24. sayıda yayımlanan Suna Yıldızoğlu söyleşisini sizlerle paylaşıyoruz. Yeni sayıyı dijital ortamda okumak için lütfen tıklayınız.

Ünlü sinema oyuncusu ve ses sanatçısı Suna Yıldızoğlu, 1975 yılından beri Beşiktaşlı! “Farklı düşüncede, farklı insanlarla olmayı çok seviyorum” diyen Yıldızoğlu, Beşiktaş’ta bu dokuyu bulabildiğini söylüyor. Sokak hayvanları konusunda duyarlı olan sanatçı, Beşiktaş Belediyesi’nin bu konudaki yeni atılımlarını da takdir ediyor ve ekliyor: “Beşiktaş candır!”

Çok genç yaşta İngiltere’den Türkiye’ye geldiniz; nasıl cesaret ettiniz ve burada kalma kararını nasıl aldınız?

Küçüklüğümden beri farklı lisanlar ve insanları çok merak ediyorum. Bu meraktan dolayı korkmak hiç aklıma gelmedi.

Kısa sürede Yeşilçam’ın aranan yıldızlarından oldunuz; hayaliniz miydi oyunculuk?

11 yaşından beri tiyatroda oynuyordum. Oyuncu olmak istedim. Annem, “Oyunculukta başarılı olmak ve para kazanmak çok zor, onun için oyuncu olmadan evvel kendine başka bir kariyer bul” demişti. Ben de onu dinledim, sonraki yıllarda çok faydalı oldu. Ben şu anda beş dil konuşan, okuyan ve çeviri yapan bir insanım.

SSDWZW~0

1976, Altınoluk / Haldun Dormen’in yönettiği bir film setinde

Burada büyük bir yıldız olmanız, ülkenizde nasıl karşılandı?

En şöhretli olduğum dönemlerde ayaklarım yerdeydi, pek değişmediğim için ailemle ilişkilerim de değişmedi. Altı tane erkek kardeşim ve bir kız kardeşim var. Hepsini çok seviyorum. Onlarla kavgam olmaz. Hepsi de Türkiye’yi çok seviyor. Küçük yaştan itibaren okulda ve evde mütevazı olmamız gerektiğinin altını çizerlerdi. Bir yıldız olmak seni üstün bir insan yapmaz. İnsan olmak için sevgi dolu, yargılamayan, merhametli ve prensip sahibi olmak lazım bence. Ama şimdi yaşadığımız süreçte güç, para ve korkuya dayanıyor. İnsanlıktan uzak.

Sahneye çıkmanız nasıl oldu peki?

Bir gün Osman Diper bana İzmir Fuarı’na çıkmak için açık çek sundu. Kabul etmedim; paramız olmadığı halde… “Ben şarkıcı değilim, eğitimsizim, böyle parayı hak etmiyorum” dedim. Ama bir süre sonra bana yakın olan birinin maddi durumu çok kötü olunca, ben Ertuğrul Çayıroğlu ve ekibinden ders alıp sahneye çıktım. Bu sefer açık çek yoktu; onun borçlarını ödemek içindi. Her gece ağladım ama zamanla alışıp çok sevmeye başladım. İlk başta şarkıcı olarak kabul etmiyordum kendimi. Kendimi ‘entertainer’ olarak  gördüm.

Ama şarkıcılığınız da çok sevildi, siz de sevdiniz mi Türkiye’deki sahne hayatını?

Ben sahnede yaşıyorum. Sahnedeki Suna, en mutlu Suna. Yeter ki istediğim şarkıları söyleyebileyim. Müzik ve dans benim hayatım…

Çocuklarınız olduktan sonra Türkiye’den ayrılıp Avustralya’ya yerleştiniz. Bu kararı almanızda ne etkili oldu? Neler yaptınız Avustralya’da?

1996’da ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçildim. Bir daha film teklifi gelmedi. Dizilerde oynuyordum. Ama ödeme durumları pek iyi değildi. Bir gün oynadığım bir dizide paramı alamadım. Şirkete gidip muhasebeciyle konuştum. Paramı vermediği gibi, benimle çok kaba konuştu. Bu iş benim için bitti. Ben çocuklarım için çalışıyordum ve hakkımı alamıyordum. Sahneye çıktığım yerde de böyle şeyler başlayınca, orası da benim için bitti. Çocuklarımı alıp, Suna’nın tanınmadığı bir yer gitmek istedim. Avustralya’da bijuteri şirketi kurdum ve yedi yıl boyunca çok güzel çalıştım.

Türkiye’ye tekrar gelişiniz nasıl oldu?

Oğlum için döndüm. Avustralya’daki okulunda hep hanım öğretmenler vardı,  bir erkek figürünün olması gerektiğini düşündüm. Bir de şirketimin Türkiye ayağını yönetmek istedim. Çok problemliydi çünkü. Türkiye’de iş yapmak için çok farklı bir zihniyete sahip olmak gerekiyor. Bende o yokmuş meğer. (gülüyor)

yıldız hanım

Nasıl buldunuz burayı? Eski ve yeni karşılaştırması yapsanız, neler söylersiniz?

Bu, aslında kendi başına bir konu. Bir paragrafta nasıl anlatabilirim bilmiyorum. 70-80’lerde, Avrupa Birliği’ne neden girmek için o kadar uğraştıklarını anlamıyordum. Yunanistan’ın durumuna baktıkça haklı olduğumu düşünüyorum. Türkiye her açıdan dolu ve zengin bir memleketti. Tarım ve turizm potansiyeli çok büyüktü. İnsanların birçoğu da çok pratik, çözüm odaklı bir kafa yapısına sahip ama eğitimsizlik ve kurnazlık, o insanları yok etti. Güç parada. Beyin ve ruh sağlığı dikkate alınmıyor. Çocuklar, hayvanlar ve kadınlara karşı olan duruşumuz belli. Sevgi ve saygının yeri yok sanki. Anlamsız bir sahip olma duygusuyla karşı karşıyayız. Amerika ve Batı da aynı süreçten geçiyor, ama sağduyulu insanların sesleri çıkabiliyor ve genelde kanunlara kulak asılıyor.

Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gelişmeler sizi kaygılandırıyor mu?

Yaşadıklarımızın maalesef gerekli bir süreç olduğunu düşünüyorum. Geçmişte çok yanlış kararlar verilmiş ve yanlış kararlar devam ediyor. Televizyon izleyemiyorum. Dünyadan haberi olmayan insanlar hep konuşuyor. Ben doğduğumdan beri halka ait bir insanım. Hiç sosyetik bir tarafım yok. Lisan öğrendim, insanları tanımak için İspanya, Fransa, İngiltere, Avustralya ve Türkiye’de yaşadım. Türkiye’deki yakın dostlarımın hepsi Türk. Aralarında dindar, ateist, Türk, Kürt, kısacası her türlü ortamdan çok sevdiğim saydığım insan var. Onları ailem kadar seviyorum. Maalesef iyi insan olmak için, her türlü kötülükle uğraşmak mecburiyetindeyiz. Bu bir sınavdır.

Şimdi neler yapıyorsunuz? ‘Kargalar Kafeste’ grubuyla şarkı söylüyorsunuz, nasıl oldu bu iş birliği?

İş adamı Suat Kamçılı’nın hayaliydi ve hayalini gerçekleştirdi. Hepimizi bir araya getirdi. Hayallerini gerçekleştirmek için uğraşan insanlar başka insanlara da mutluluk getiriyor. Suat Bey gibi insanlar daha çok olsaydı keşke. 26 Şubat’ta 60 yaşına bastım ve sürekli şükür ediyorum. Hayatımın bu döneminde yine iş alanında mutluluk buldum. Suat Bey, Cihan Ünal, Gökhan Abur ve Muzaffer Uludağ ile Önder Bali orkestrasıyla huzur içinde çalışıyorum. Aynı nesilden insanlar olunca değerler ve espriler aynı oluyor.

Kızınız Yasemin Allen, tıpkı sizin gibi Türk halkı tarafından çok sevildi ve kısa sürede şöhret oldu. Bunun olacağını öngörmüş müydünüz? Ona verdiğiniz nasihatler var mı?

Yasemin de benim gibi halkın içinde büyüdü. Devlet okulunda okudu, muhteşem bir öğretmeni vardı; Mehmet Bey. Oğlum o kadar şanslı değildi, çünkü onunla buraya döndüğümde örnek alacak bir erkek öğretmeni yoktu. Avustralya’daki gibi hep hanım öğretmenler vardı. Öğretmen maaşları çok düşük olunca erkekler mecburen başka işlere yöneliyor sanki. Eğitim sistemi de bir türlü oturmuyor. Eğitim sisteminden dolayı oğlumdan ayrılmak mecburiyetinde kaldım ve onu İngiltere’ye yolladım. Müzik okuyor.  Şu anda oğlumun eğitimi için çalışıyorum ve bu çabalarımın karşılığını vermek için orada elinden geleni yapıyor. Oğlum da Türkiye’deki dostlarını çok özlüyor ve orada birçok Türk arkadaş edinmiş.

yıldız hanım 12

Biraz da Beşiktaş’tan bahsedelim… Uzun süredir Beşiktaş’ta oturuyorsunuz; nedir sizi bu semte bağlayan?

Ben 1975 yılından beri Beşiktaş’ta yaşıyorum. Bebek’teydim ve 1980’de Levent’e geçtim. Beşiktaş gerçektir, oradaki esnaf da gerçektir ve benim karakterime uygun bir yer. AVM’leri pek sevmem. İnsanlar birey olmaktan çıkıyor. Ben Beşiktaş Çarşısı’ndan alışveriş yapıyorum. Küçük ve farklı butiklerin, dükkânların olduğu bir yer. Farklı düşüncede, farklı insanlarla olmayı çok seviyorum. Geçmiş senelerde sokak hayvanları için fazla bir şey yapılmıyordu. Ama bireyler onlar için deli gibi çalışıyor. Şimdi Beşiktaş Belediyesi bu konuda gerçekten bir şeyler yapmaya başladı ve çok seviniyorum. Belediye Başkanı, erken ve geç saatlerde sokaklarda sürekli dolaşıyor. Buna sadece ben şahit olmadım. Kendi gözleriyle nelerin olup bittiğini görmek istiyor. Yani Beşiktaş’ı sadece izlemiyor, dokunuyor.

Eski Beşiktaş’la yenisi arasında fark var mı?

Benim Beşiktaş Belediyesi’nden birey olarak bir çıkarım yok, çıkara dayalı ilişkileri sevmem, önünde sonunda kötüleşir. Objektif konuşuyorum. Gerçekten iyi niyetli bir hareket görüyorum. Aniden bir değişiklik olamayacağına göre, biraz daha sabırlı olmamız lazım. Yanlışlıkları gördüğümde sakin bir şekilde sesimi çıkarırım, aynı şekilde insanlar benim yanlışlıklarımı gördüğünde bana da söylemeli.

Beşiktaş’ın nerelerini seversiniz? Özel adresleriniz var mı?

Tek şikâyetim AVM’lerin fazla olması. Beşiktaş’ın sevmediğim bir tarafı yok, bu konuda çok samimiyim. Ama tercih ettiğim yerler var. Dediğim gibi  Beşiktaş Çarşısı’nın kafeleri ve dükkânları, Levent Çarşısı, Bebek hariç sahil, Etiler, Ortaköy. Bu yerlerde sokakta hayat var değil mi? Beşiktaş candır.

Haberi Paylaş:

Beşiktaş Belediyesi


BKS logo

© 2024 Beşiktaş Belediyesi. Sitedeki tüm metin ve görseller Beşiktaş Belediyesi'ne aittir. İzinsiz kullanılamaz.

F5 İletişim