Sinemamızın en önemli klasiklerinden, Metin Erksan imzalı “Sevmek Zamanı”, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema Televizyon Merkezi öğrencileri tarafından restore edildi. Filmin yenilenmiş kopyası 25 Şubat 2016 tarihinde saat 19:30’da üniversitenin Beşiktaş Kışlaönü’ndeki yerleşkesinde yapılacak gala ile sevenlerine gösterilecek. Surete aşkı konu alan filmin başrollerini Müşfik Kenter ve Sema Özcan paylaşıyor.
Filmin teması surete âşık olmadır. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine âşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in öyküsü anlatılır.
Film, çekildiği dönemde, alışılagelmişin dışındaki sinema anlayışı, konusu ve konuyu ele alma biçimi nedeniyle dağıtımcı bulamadığından gösterime girmedi. Ancak, aynı dönemin Avrupa sinemasına paralel ve yenilikçi sinema dili nedeniyle seyretme imkânı bulanlarca çok beğenildi ve zamanla “kült” statüsü edindi.
Selim İleri’nin 2 Ocak 2016 tarihinde Zaman Gazetesi’nde filmle ilgili kaleme aldığı “Sevmek Zamanı 50 Yaşında” başlıklı yazıdan küçük bir kesiti sizlerle paylaşıyoruz.
…
Yağmurlu, soğuk bir kış akşamı
1974 filan olmalı, Sevmek Zamanı’nı Halit Refiğ’in evinde seyredecektim. İki seyirci: Filmi defalarca seyretmiş Halit Bey ve ilk kez seyreden ben. Yağmurlu, soğuk bir kış akşamıydı, Ocak ayı olabilir. Halit Bey’den çıktığımda allak bullaktım, ezgin, içim acıyla dolu, bir yandan da büyük bir sanat eserinin coşkusuyla dolup taşarak. Onca yıl sonra, Cihangir Yokuşu’ndan handiyse bilinçsiz adımlarla Kabataş’a inişim -daha dün gibi- gözümün önünde. Kabataş’a inmiş, yağmur altında, deniz kıyısında dakikalarca durmuştum. Nijat Özön, Sevmek Zamanı’nın senaryosunu Erksan’ın Kemal Demirel’le birlikte yazdıklarına işaret eder. Kemal Demirel’i tanımıştım; Yankı Yayınları’nın kurucusuydu.
Galatasaray’daki bürosuna, elimde Dostlukların Son Günü dosyası, yayıncı aramak uğruna gitmiştim. Yankı Yayınları güzel kitaplar kazandırmış bir yayınevidir. Kemal Bey kitabımı yayınlamadı ama, dostluğumuz sürdü. Uzun yıllar, bir kez olsun, Sevmek Zamanı’ndan konuşmadığımıza bugün yeriniyorum. Demirel aynı zamanda Piyano Piyano Bacaksız’ın da senaryo yazarıdır. Sevmek Zamanı’nın kitabında jenerik yer almışken, Kemal Demirel adına rastlanılmaz. Tekrar Halit Bey’in evindeki akşama döneyim. Sevmek Zamanı “Büyükada’nın kuşbakışı görünüşü”yle başlıyordu. “Karayla denizin birleştiği yerde beyaz köpükten bir kuşakla çevrili, koyu renk bir denizin ortasında Büyükada’nın hüzünlü bir görünüşü vardır.” Zaten bütün film hüzün, yalnızca hüzün kuşanmayacak mıydı?
Halit Bey’in uğraşdaşının eserine hayranlığını söylemem gereksiz. Refiğ bu konuda birçok kez yazdı. Yaşamı boyunca, Sevmek Zamanı’nın seyredilmesi, seyirciyle ‘gerçekten’ buluşması için çaba harcadı. Film akıyordu. Bu kez, yazdan uzak Ada’da, ıssızlıkta bir lokanta. Camlara yağmur damlaları vuruyor. Hem mevsim, hem yağmur, en sevdiklerim, cama çarpan yağmur damlaları o yıllarda da, sonra da, bugün de en sevdiğim imge.
Lokantayı camların ardında puslar içinde görürüz. Otuz yaşlarındaki Halil’in (Müşfik Kenter) elli yaşlarındaki Mustafa (Fadıl Garan) kadar “olgun” bir görünüşü vardır. Halil lokantadan çıkar, Büyükada yollarında yürür.
Sevmek Zamanı’ndan mı kaldı, bilinemez: Hep, mevsimi değilken, meselâ şimdilerde, bir yaz yöresine gidip, kimsesi kalmamış bir yazevinde yazmak istedim. Bir roman? Mutlaka özyaşam öyküsel yanı ağır basan bir roman. Ada’ya, yazevlerine içtenlikle çağıran, “Git, istediğin kadar otur, kal…” diyen dostlarım oldu. Ama hep bir kaygı korku: Ya yazamazsam, istediğim, düşlediğim gibi yazamazsam…
Sevmek Zamanı büyük, korkunç yalnızlığı, ‘imkânsız aşk’ı öylesine şiirli yansıtmıştır ki, kederden çarpılıp kalırsınız.
Adalar’ın İstanbul yaşamasındaki yeri, özellikleri üzerinde çok durulmuştur. Bu duruşta Büyükada biraz daha hoppa, uçarı, hatta şımarık, lüks gösterilir. Sevmek Zamanı’ndaki Büyükada sadece yalnızlık mekânıdır.
“Denize doğru uzanmış bir iskelenin ucunda Meral (Sema Özcan) durmaktadır. Dalgın ve hüzünlü bir görünüşü vardır. Dalgalar büyük gürültülerle sahile çarpmakta, rüzgâr kayalıklarda ıslıklar çalmaktadır.”
Halil, Meral’in fotoğrafına âşıktır. Kocaman bir portre. Yazevinde asılı. Badana işleriyle hayatını kazanan Halil, perdesi açık unutulmuş Büyükada köşkünde o fotoğrafı görmüş, hırsız gibi o köşke girmiş ve günlerce, gecelerce siyah-beyaz fotoğrafa bakmıştır. Halil Meral’e diyor ki:
“Hayır, hayır… Benimle resminin arasına girme, istemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine âşığım.”
…
Yazının tamamını okumak için tıklayınız.