Yaklaşık bir yıldır yaşadığımız salgından en fazla etkilenen kişi ve kurumların başında sanatçılar ve sanat merkezleri geliyor. Karantina sürecinin online platformlarda yarattığı hareketlilik önümüzdeki yıl da sürecek gibi. Ancak bu süreçte ertelenen konserler, sergiler, oyunlar ne olacak? Seyirciler online performansları ücretini verip izlemeye gönüllü mü? Yoksa ücretsiz canlı yayınlara mı alıştı sanatseverler? Sektörün geleceği ne olacak gibi pek çok sorunun yanıtını İstanbul’un en önemli altı sanat merkezinin yöneticilerine sorduk.
İlkay Hanım Arter ile yollarınız nasıl kesişti? Okurlarımıza biraz kendinizden bahseder misiniz?
Arter ile yolum 2009 senesinde, kurumun İstiklâl Caddesi’ndeki binasının açılışı öncesinde kesişti. O yıllarda ağırlıklı olarak çağdaş sanatla yayıncılığın kesişim alanlarında çalışıyordum.
Arter Vehbi Koç Vakfı’na bağlı bir kuruluş olarak “sanat için alan” konumlamasıyla İstiklâl Caddesi’ndeki sergi ve yayın odaklı faaliyetine başlarken, bu kurumun ileride inşa edilecek, tüm sanat disiplinlerini kapsayacak bir kültür merkezinin de ilk aşaması olduğu biliniyordu. Grafik tasarımcı arkadaşım Esen Karol aracılığıyla yayın ve içerik editörü olarak ekibe davet edildiğimde, proje beni bu yönüyle de çok heyecanlandırmıştı. Kendi ofisimden yürüttüğüm sözleşmeli editörlük görevine ilaveten 2013 yılında İz Öztat’la birlikte Arter’in ikinci katındaki okuma ve etkinlik alanı “Bahane”yi şekillendirmek beni donanım ve tecrübe anlamında şu anda Dolapdere’deki yeni binada üstlendiğim İletişim Direktörlüğü görevine hazırlamış oldu. 2015 yılından bu yana medya, pazarlama, iş geliştirme, yayınlar ve öğrenme alanlarından sorumlu direktör olarak çalışıyorum ve programlarımızın ziyaretçiyle kesiştiği alandaki aracılık, yorumlama ve içerik süreçlerinin süpervizyonunu üstlenmekten mutluluk duyuyorum.
Ayrıca YTÜ yıllarımda bu mahallede saha çalışması ve koruma amaçlı imar planı çalışmaları yürütmüş bir şehir plancısı ve kaçınılmaz olarak kentteki süreçlere odaklanan bir sosyolog olarak Arter’in yeni binasının Dolapdere’de olması benim için anlamlı bir denk geliş oldu; mahalleyle kuracağımız ilişki üzerine çalışmayı ve bu ilişkiyi geliştirmeye katkıda bulunan projeler geliştirebilmeyi özellikle önemsiyorum.
Covid-19 salgını daha önce karşılaşmadığımız bir olağanüstü durumdu. Siz bu süreci nasıl yönettiniz?
Bu süreci dünyadaki tüm kültür kurumları gibi yeni gerçeklik hali karşımızda belirdikçe, yeni gelişmeler oldukça uyum sağlayarak, ortak akılla değerlendirmeler yapıp en uygun çözümleri geliştirmeye çalışarak yönetmekteyiz. Bir Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olarak Koç Topluluğu’nun titiz çalışmalar neticesinde oluşturduğu kurallar, uygulamalar ve yönlendirmeleri takip ediyoruz. Böylelikle salgın yönetiminde çok daha emin adımlarla ilerleyebiliyoruz.
14 Mart-15 Haziran 2020 tarihleri arasında binamızı kapalı tuttuğumuz dönemde kitlemizle irtibatımızı çevrimiçi yollarla sürdürdük. Web sitemiz üzerinden #evdeçal başlığıyla iki çevrimiçi sergi yaptık; çağdaş sanat seminerleri, hareket atölyeleri, yorumlama etkinlikleri ile çocuk ve yetişkin atölyelerini çevrimiçi ortama taşıdık; 18 Mayıs Dünya Müzeler Günü’nde Google Arts and Culture üzerindeki sayfamızın lansmanını gerçekleştirdik ve devam eden Altan Gürman sergimizin çevrimiçi bir versiyonunu bu platform üzerinden kullanıcılarla buluşturduk, ayrıca koleksiyonumuzdan bir seçkiyi de erişilebilir kıldık. Daha önce gerçekleştirmiş olduğumuz çeşitli etkinliklerin kayıtlarını çevrimiçi ortamda paylaşmanın yanında etkinlik ekibimizin oluşturduğu çalma listelerini de evlerde dinlenebilmesi için yayımladık.
16 Haziran-26 Temmuz tarihleri arasında kapılarımızı tekrar ziyarete açarken binamızda mekânlarda kapasite kısıtlaması, ateş ölçümü, maske zorunluluğu, mesafe hatırlatmaları gibi tedbirler aldık; yüzey temizliği ve havalandırmaya dair ilave uygulamaları devreye soktuk. Saha çalışanlarının daha yoğun olarak, ofis çalışanlarının ise belirli bir rotasyon içerisinde ofise geldiği bu dönemi takiben Ağustos ayında yeni sergilerimizi kurmak üzere tekrar ziyarete kapandık ve kurulum sürecinin ardından 9 Eylül 2020’de 5 yeni sergiyi izleyiciyle buluşturduk.
Sergilerimizle beraber Arter Kitabevi, Kütüphane, Bistro by Divan ve arka bahçemiz halen ziyarete açık ve bu alanlara giriş tüm ziyaretçiler için her zaman ücretsiz. Yeni binamızdaki performans salonlarımızda gerçekleşen konser, performans, film gösterimi gibi etkinliklerimize ara verdiğimiz bu dönemde öğrenme programımız kapsamındaki konuşma, atölye, seminer gibi tüm buluşmalar çevrimiçi ortamda devam ediyor. İngilizce olarak gerçekleşen çevrimiçi konuşma ve panellerde Türkçeye simultane çeviri de yapmaya başladık; ayrıca daha önceki konuşmaların kayıtlarını da telif sahipleri izin verdiği sürece çevrimiçi kanallarımızda yayımlamaya devam edeceğiz.
Arter’de, salgın nedeniyle evlerde kalınan dönemde başlatılan çevrimiçi rehberli turlar devam edecek mi? Yeni dönemi nasıl planladınız? Bu dönemde sanal ortamda daha fazla kişiye ulaştığınızı düşünüyor musunuz?
Salgın döneminde bazı etkinlikleri doğrudan çevrimiçi platformlara taşımak mümkün oldu; öğrenme ekibimiz ayrıca evlerde kalmanın telkin edildiği bu dönemin ruhundan hareketle yeni formatlar da geliştirdi. Çevrimiçi rehberli turlar ve “Evden Anlat” başlıklı, katılımcıların kendi evlerinden bir nesneyi, eşyayı veya yapıtı anlattıkları buluşmalar da bu yeni formatlardandı. Çevrimiçi rehberli turlara bu dönemde devam ediyoruz; gelecek aylarda da salgının gidişatını ve kullanıcıların ihtiyaçlarını takip ederek hangi programlara ne şekilde devam edebileceğimizi değerlendireceğiz.
Bu dönemde coğrafi konumdan bağımsız olarak daha geniş bir kitleye ulaşabildiğimiz muhakkak. Çevrimiçi alanın sunduğu bu erişim imkanının aslında her zaman farkındayız ancak bu dönem, dijital alanın sunduğu olanaklara dair algımızı genişletti bence. Bundan sonraki yıllarda bazı etkinlik formatlarını daha sık dijital ortama taşımak söz konusu olabilir örneğin.
Salgın geçtiği zaman eski normal hayatımıza geri döndüğümüzde diyelim, bu sürecin sanata, sanatçılara katkısı sizce nasıl olacak? Siz gelecek dönemi sanat açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsanlık tarihinde çok önemli bir ana hep birlikte tanıklık ediyoruz… Bilimin ve teknolojinin geliştiği, yapay zekanın etik boyutlarını tartışmaya başladığımız bu çağda bir salgın hastalığın tüm dünyayı etkisi altına alması ve bu etkinin bu denli uzun sürmesi, çoğumuzu hazırlıksız yakaladı. Böylesi beklenmedik bir gelişmeyi sindirmek, yorumlamak ve hissedilenleri dışa vurmak kolay değil… Her gün takip ettiğimiz hasta sayıları, istatistikler, kayıplarımız… Tüm bunlar bizleri yasa benzer bir duygu durumuna sürüklüyor. Her birimiz bu durumla kendimizce baş etmeye çalışıyoruz.
Zor duygularla başa çıkmanın en iyi yollarından biri de sanatla uğraşmak. Bu bize iyi gelen bir şarkıyı, çevrimiçi bir icrayı dinlemek veya kendimiz mırıldanmak biçiminde de olabilir; bir kitabın veya filmin hikayesinde kaybolmak veya kendi hikâyemizi yazmak şeklinde de… Hayatın anlamına dair kökten bir sorgulamaya girdiğimiz bu dönemde sanatın tüm formlarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Arter olarak biz de bu dönemde herkesin yaratıcı sürecin parçası olabileceği programlar sunma misyonumuzu ağırlıklı olarak çevrimiçi alanda sürdürüyoruz. Okuyucularımızı her yaştan izleyici için düzenlediğimiz çevrimiçi atölyelere, kişisel deneyimlerimizden hareketle sanat etrafında tartışmalar yapılan ücretsiz çevrimiçi turlara ve tüm yorumlama etkinliklerimize özellikle davet etmek isterim.
Önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak içinden geçeceğimiz ekonomik güçlüklerden sanatçılar ve sanat kurumları da etkilenecektir. Tüketicinin ve yatırımcıların öncelikleri kaçınılmaz olarak beslenme, sağlık ve eğitime kayabilir. Bu güçlükleri aşmada kişiler ve kurumlar arası dayanışmanın önemi ise tartışılmaz. Bu alanda aktif kurumlar ve aktörler olarak birlikte hareket ederek sanatın temel bir ihtiyaç olduğuna dair farkındalığı desteklemeli ve ortak projelerle etki alanımızı genişletmeliyiz.
Ben bu krizin gezegenimizin ve kurduğumuz sistemlerin gidişatına dair sorunları görmemiz, daha da önemlisi, iyileştirme yönünde adımlar atmamız için bir alan açtığını düşünüyorum. Umuyorum ki hepimiz kazandığımız bu bakış açısıyla hemen yarın daha iyi ve daha sorumlu bireyler ve toplumlar olabilmek için somut adımlar atabiliriz.
Zümrüt Hanım b+ okurlarına kendinizi tanıtabilir misiniz? Sanatla olan maceranız nasıl başladı, BKM ile yolunuz nasıl buluştu?
İşletme eğitimi aldım ve iş hayatına 1990 yılında başladım. Finans sektöründe Interbank’ta başlayan kariyerim, Demirbank ve Ak Yatırım şirketlerinde devam etti. 2000 yılında Beşiktaş Kültür Merkezi’nde işe başlamamla beraber finans sektöründen eğlence sektörüne keskin bir geçiş yaptım.
Önceleri BKM’de finans yönetimi ile sınırlı olan görev alanım çok kısa bir sürede genişledi, yurt dışı bağlantılı proje geliştirme ve yürütmede aktif olarak rol almaya başladım. Sinema endüstrisine girişim ise “Vizontele Tuuba” ve “GORA” filmlerine denk gelir.
Bugün, ardımızda bıraktığımız 25 yılın sonunda, her biri konusunda çok yetenekli küçük ama yetkin bir ekiple BKM’nin sinema, televizyon, tiyatro ve konser organizasyonu alanlarında pek çok ulusal ve uluslararası projenin yönetimini üstleniyorum.
BKM mart ayından itibaren süren salgın dönemini nasıl geçirdi?
Tabii ki herkes gibi yılın ilk yarısında biz de bir durgunluk süreci geçirdik, ama kağıt üstünde bile olsa projelerimize ve planlamalarımıza asla ara vermedik. BKM olarak 2021 yılından başlamak üzere UNIQ HALL ile uzun soluklu bir iş birliğine imza attık. Mevcut mekânları yenileyeceğiz ve 2021 yılı itibariyle sanatın pek çok alanında birçok prodüksiyona ev sahipliği yapacağız.
BKM olarak siz de Ortak Yapım projesine katkı verdiniz? Bize biraz bu projeden bahsedebilir misiniz?
Türkiye’de kültür ve sanata yön veren, sanatı koşulsuz destekleyen beş kurumu bir araya getiren Ortak Yapım oluşumu, hepimiz için çok değerli, çok heyecan verici bir güç birliği oldu. 2020 her açıdan zor bir yıl; özellikle kendi sektörümüzde canlı performanslara dayalı sahne sanatları bu süreçte büyük yara aldı. Tiyatro da bu alanların başında geliyor. Bu kadar belirsizlik ve sıkıntı içinde bizlerin ortaya koyduğu bu dayanışmanın diğer sektörler için de önemli bir örnek oluşturmasını diliyoruz. Türkiye tiyatrosuna katkı sağlayacak, yeni yazarlar, yeni oyunlar kazandıracak Ortak Yapım’ın ilk projesi böylelikle bu olumsuz dönemden ortaya çıkan değerli bir kazanıma vesile oldu.
BKM olarak, Ortak Yapım projelerinden Ahmet Sami Özbudak’ın “Şimdi Gerçek Bir Şey Söyle” ve Zeynep Kaçar’ın “Şirket” isimli oyunlarının yapımcılığını üstlendik. Her iki oyunu da çok sevdik ve her ikisi için de heyecan duyuyoruz. Yol haritamız öncelikle yönetmenlerimizi belirlemekle başlıyor, ardından yazarlarla birlikte BKM prodüksiyon ekibini koordine edeceğiz eş zamanlı olarak PR ve pazarlama stratejileri kurgulanır. Hedefimiz her iki oyunu da 2021’de sahneye koymak.
Gülmeye en çok ihtiyacımız olan bu günlerde yeni sezona nasıl hazırlandınız, hangi oyunları sahneye koyacaksınız?
Sinema ve televizyona yaptığımız üretim hiç ara vermeden devam ediyor. “Aykut Enişte 2” ve Ferzan Özpetek’in “Şans Tanrıçası” filmlerinin vizyon tarihlerini açıkladık. Yılmaz Erdoğan’ın kaleme aldığı ve ilk kez bundan 18 yıl önce sahneye konan “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” oyununun film versiyonunun çekimleri de tamamlandı. Bu arada, “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” Türkiye’de bir tiyatro oyununun sinema uyarlanmasına harika bir örnek teşkil edecek. Belki de bundan sonra yapılacak bir çoklarının da ilki olacak.
BKM TV dizileri ve şov programları da yeni sezonda ekranlara döndüler. Tüm setlerimizde ve çekimlerimizde pandemi kuralları gereği ağır bir prosedür uyguladık, tüm mekânlarımız havalandırmadan hijyen standartlarına kadar sağlık odaklı elden geçirildi ve gerekli standartlarda yeniden düzenlendi. Seyircili çekimlerin yapıldığı her program için bu kurallar en üst düzeyde uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor.
Takdir edersiniz ki böylesi belirsizlikler dolu, zorlu bir dönemde UNIQ HALL gibi bir yatırımı yapmak, projelerimizi hayat geçirirken normal şartların çok daha üstünde sağlık odaklı yapılan masraflardan kaçınmadan yürütmek işimize olan inancımızın en büyük göstergesi. Bu doğrultuda belediyemizin desteğini hissetmek bizim için çok değerli.
Yeşim Hanım okurlarımıza kendinizden ve İKSV’deki görevinizden bahsedebilir misiniz?
Ben İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’ndan mezun olduktan sonra, mesleki hayatıma 1996 yılında mezun olduğum konservatuarda Araştırma Görevlisi olarak başladım. Eş zamanlı olarak Müzikoloji dalında Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarımı tamamladım ve 2016 yılına dek aynı konservatuarda 20 yıl boyunca öğretim üyesi olarak görev aldım. Akademisyenliğimin daha en ilk günlerinden itibaren, festival ve büyük müzik organizasyonları ve sanat yönetmenliğine karşı büyük bir ilgim vardı. 2000 yılında İş Sanat’ın kurucu direktörlüğünü üstlendim ve 2006 yılına dek bu görevi yürüttüm. 2006 yılında İKSV’de İstanbul Müzik Festivali direktörü olarak çalışmaya başladım ve bu görevi 2018 yılında Genel Müdür Yardımcısı olana dek sürdürdüm.
Eğitimini aldığım bir alandaki birikimimi Türkiye’nin en önemli kültür sanat kurumunda değerlendirebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hem Ancak uzun yıllar müzik eğitimi almış ve ardından eğitmen olarak görev yapmış olsam da, kendimi hiçbir zaman bir “sanatçı” olarak nitelendiremem. Benim görevim, sanatın gerçek yaratıcıları olan “sanatçılara” yaratıcılıklarını ortaya koyacakları imkanlar sunmak, projeler yaratmak, küratoryel bir bakışla programlar yaratmak olarak açıklanabilir. Bu noktada aldığım eğitimin sanatçılarla aynı dili konuşabilme anlamında bana çok büyük katkısı oluyor.
İKSV beni her anlamda sürekli besleyen, öğrenme merakımı körükleyen ve ilgimi canlı tutan bir kurum. Özel yaşamımda yaptığım her şey, dinlediğim müzik, okuduğum kitap, takip ettiğim sanat etkinlikleri, aklınıza ne gelirse hepsi İKSV’deki görevimi besleyen konular.
İKSV sanatın birçok dalında etkinlikler, festivaller düzenliyor. Covid-19 salgınında tüm kurumu organize etmek, etkinlikleri iptal etmek ya da online’a taşımak gibi belirsizliklerle dolu bu süreci nasıl yönettiniz? Zorlukların üstesinden nasıl geldiniz?
İKSV, 48 yıldır aralıksız olarak sanatı sanatseverlerle buluşturan bir kurum. Pandemi de bu durumu değiştirmedi. Sürecin hemen başında, ilkbahar ve yaz sezonunda gerçekleşecek tüm etkinliklerimizi erteledik ve hızla yeni sezon için çalışmalara başladık. Büyük kalabalıkların bir araya gelemeyeceği açıktı; bu yüzden etkinliklerimizi çevrimiçi olanakları da değerlendirerek hibrid formatta tekrar planladık ve salgın önlemleri üzerine çalışmalarımızı tamamladık. Temmuz’da İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma Filmlerinin açık hava mekânda gösterimini yaparak seyircili ilk etkinlik denememizi yaptıktan sonra, Ağustos’un ikinci yarısından itibaren, sınırlı kapasiteyle açık hava mekânlarda ve çevrimiçi olarak sırasıyla, Müzik, Caz ve Film Festivali ile İstanbul Tasarım Bienali’ni hem fiziki olarak hem de dijital platformda izleyiciyle buluşturduk. Kasım ve aralık aylarında İstanbul Tiyatro Festivali yine hibrid bir yapıyla, sahnelerde ve çevrimiçi platformda gerçekleşti.
İKSV yeni sezona nasıl hazırlandı? Program içeriğini hazırlarken öncelikleriniz neler oldu?
Bu yılki etkinlik programlarımızı şekillendirirken ülkelerin seyahat kısıtlamaları sebebiyle şartlar yabancı sanatçıları İstanbul’da ağırlamaya ve kalabalık sanatçı topluluklarını bir araya getirmeye uygun değildi. Buna rağmen açılışımızı Bamontiada’nın fasadında Fransız ikili Retouramont’un gerçekleştirdikleri Diagonale Ascendante adlı performansla gerçekleştirebildik. Fiziki olarak yabancı toplulukları izlemek bu yıl mümkün olamasa da, izleyicimizle buluşturmak istediğimiz sanatçı ve yapımları çevrimiçi olarak programlarımıza dâhil etmeye çaba gösterdik. Tiyatro Festivali’nin yaptığı özel anlaşmalar sayesinde, pek çok yabancı topluluğun çevirimiçi gösterimlerinin Türkiye haklarını alarak bu gösterileri izleyicilerimizle buluşturduk.
İKSV için pandemi sürecinin anahtar sözcüğü “dayanışma”ydı. En başından beri bu zor dönemi ancak dayanışmayla atlatabileceğimizin farkındaydık. Bu sebeple, özellikle Müzik, Caz ve Tiyatro festivallerinin programında, pandemi sebebiyle zor bir dönem geçiren yerli sanatçılara, topluluklara elimizden geldiğince geniş bir alan açmaya özen gösterdik. Etkinlik yapacağımız tüm açık ve kapalı mekanların sosyal mesafe, havalandırma, hijyen koşullarının uygunluğunu uzmanlar eşliğinde kontrol ederek buralarda gerekli önlemleri aldık. Bu zor dönemde sanatsal üretimin devamlılığını sağlamak, sanatçılarla izleyicileri kontrollü bir şekilde buluşturacak -fiziki veya dijital- imkânlar yaratmak, müzik, sinema ve tiyatro alanlarında çalışanlar için dayanışma projelerini hayata geçirmek İKSV olarak her daim temel amaçlarımız arasında en ön sıraya oturdu.
Covid-19 sizce -tüm olumsuzluklarına karşı- sanat etkinliklerini coğrafi sınırları kaldırıp daha fazla insana ulaştırmada zorunlu da olsa bir yöntem oldu mu? Salgın geçtikten sonra da çevrimiçi etkinliklerin süreceğini düşünüyor musunuz?
Pandemi dünyadaki tüm kültür kurumları için bir milat oldu. İKSV olarak, dijital dünyaya çok hızlı bir şekilde uyum sağladığımızı düşünüyorum. Pandemi öncesinde gerçekleştirdiğimiz etkinlikleri fiziki koşullara göre planlarken, bundan sonra hem fiziki hem de dijital erişime göre kurgulayacağız. Dijitalin erişim gücü sayesinde etkinliklerimizi Türkiye’nin dört bir yanına ve dünyanın pek çok ülkesinden çok daha geniş kitlelerle buluşturma imkânı yakaladık. Bundan vazgeçmemiz artık mümkün değil. Pandemi sona erdikten sonra, etkinliklerimizin önemli bir kısmını çevirimiçi ortama taşıyarak kültür sanata erişimi kolaylaştırmayı ve daha geniş kitlelere ulaşmayı planlıyoruz.
Demet Hanım, ISTANBUL’74’ün kurucularındansınız. Sanat serüveniniz nasıl başladı bize biraz bahsedebilir misiniz?
On yılı aşkın bir süre yaşadığım ve doğal olarak ikinci evim olarak benimsediğim New York’tayken oradaki kültür sanat platformunun en iyi örneklerini İstanbul’a getirme fikriyle başladı. Kültürlerarası bir diyalog kurma amacıyla eşim yapımcı-yönetmen Alphan Eşeli ile hayata geçirdiğimiz ISTANBUL’74 çatısı altında 2010 yılında İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali’nin ilk edisyonunu İngiltere merkezli Dazed Media iş birliği ile gerçekleştirerek aralarında Gore Vidal, Zaha Hadid, Sir V.S. Naipaul, Franca Sozzani ve Kim Jones gibi alanının önde gelen isimlerini İstanbul’da meslektaşlarıyla buluşturduk.
Dünyanın kültür sanat haritasında İstanbul’u önemli bir noktaya taşıyan, herkesin katılımına açık olarak gerçekleştirdiğimiz İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali, ilk günden bu yana geçen 10 yıllık süreçte bu misyonunu farklı uluslararası medya ve marka iş birlikleri kurarak devam ettirdi. Eş zamanlı olarak açtığımız ilk galerimiz Karaköy’deydi. Burada Lehmann Maupin, Gagosian, Marlborough Chelsea, Galerie Perrotin ve Marianne Boesky gibi sanat dünyasının köklü galerileriyle İstanbul’da ve yurt dışında da sergiler düzenledik. ISTANBUL’74 olarak uluslararası sanat alanında anahtar bir rol üstlenme misyonumuzu devam ettiriyoruz.
Koronavirüs salgını nedeniyle Inside Out: “İyilik İçin Çağrı” projeniz de ertelenmişti. Bugüne kadar olan süreci nasıl geçirdiniz? Proje şu anda hangi aşamada?
Bu dönemin başlangıcından itibaren benim ve ekibimin de evde geçirdiğimiz süreçte komünitemizle iletişimde kalmaya olan karşılıklı bağlılığımızı dijital yollarla devam ettirdik. Bu nedenle fiziksel olarak buluşmayı gerektiren, Türkiye’nin dört bir yanından katılımcıların dahil olacağı ve hikayelerini paylaşacağı Inside Out: İyilik İçin Çağrı projemizi şartların daha güvenli olacağı bir zamana erteledik.
Bu dönemde İngilizce yayın yapan SEVENTYFOUR.IST dijital sanat ve kültür platformumuzu hayata geçirdik. SEVENTYFOUR önde gelen yaratıcı isimlerle uzun röportajlar, konuk editörlerimizin kaleme aldığı fikir yazıları, podcastler, haftalık seçkiler ve çeşitli online projelerimizi içeriyor. Çok güzel geri dönüşler alıyoruz.
Bir tartışma platformu olarak başlattığımız ‘74PODCAST’e şu an için yedisi İngilizce biri Türkçe olmak üzere sekiz seri ile yayına devam ediyoruz.
“How Can We All Make it into the Future?” serisinde 50. bölüme yaklaştık, başlattığımız ilk seri buydu. Pandeminin hayatımıza ve geleceğimize etkilerini dünyanın birçok farklı yerinden, sanat, moda, müzik, edebiyat gibi farklı alanlarda uzman isimlerle tartıştık.
Alphan Eşeli’nin sunduğu “What Is Coming?”, New York merkezli Bryce Wolkowitz Gallery ile iş birliği yaptığımız “Art on the Verge”de galeri sahibi ve fotoğrafçı Bryce Wolkowitz sanat dünyasından önemli isimlerle bir araya geliyor. “Culture in a Time of Crises” serisinde sanat danışmanı ve akademisyen Shwetal A. Patel’i sanatçılarla bu dönemdeki sanat pratiklerinin nasıl değiştiğine dair konuşuyor. “Nasıl Bir Yarın?” serisinde de Türkiye’nin kültür-sanat, tasarım, edebiyat, mimari gibi birçok alanlarındaki önemli isimlerle söyleşiler gerçekleştiriyoruz. ‘74Escape’de ise Şef Vera Loulou ile başladığımız “Breaking Bread with Vera Loulou” podcast serisinde Michelin yıldızlı şeflerin hikayelerini dinliyoruz. En yeni serilerimiz arasında Merve Çağlar ile “Out of Focus”, ve Sinem Çelik ile “Sustainability as a Mindset” yer alıyor.
Konuklarımız arasında ise sanatçı Tom Sachs, galeri sahibi Johann König, tasarımcı Tom Dixon, müzisyen Lou Doillon, yönetmen Mike Figgis, ve sanat eleştirmeni, medya teorisyeni ve filozof Boris Groys, sanatçı Refik Anadol, tasarımcı Erdem Moralıoğlu, tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu, grafik tasarımcı Paula Scher, küratör ve yazar Vasıf Kortun, tasarımcı Defne Koz, küratör Beral Madra, Calvin Klein’ın eski kreatif direktörü Francisco Costa, BOF’in kurucusu Imran Amed gibi isimler oldu. Tüm podcast serilerimizi yeni yayına aldığımız dijital platformumuz SEVENTYFOUR’dan, ve Spotify, Apple Podcasts, PowerApp gibi hemen her mecradan erişime açtık.
Hepimiz için zorlu geçen pandemi sürecinde yaşadığımız coğrafyanın ve kültürümüzün değerini daha derinden hissettiğimizi düşünüyorum. Aynı şekilde birbirimize destek olmaya ve birlik olmaya her zamankinden daha da çok ihtiyacımız olduğunun farkına vardık. Biz, tam da bu duygularla ’74ESCAPE STORE & GALLERY’i hayata geçirdik. Türkiye’de keşfedilmeye hazır birçok yaratıcı ve ilham verici sanatçı, tasarımcı ve zanaatkar var. Bu proje kapsamında bir çoğuyla tanışma ve çalışma fırsatı bulduğumuz için çok mutluyuz.
New York’ta da bir ofisiniz var. New York’ta sanat hayatı nasıl etkilendi?
New York’taki sanat hayatı çok köklü ve gelişmiş olduğu sadece bu endüstriden geçimini sağlayan, küratörler, sanatçılar ve sanat profesyonellerinden müze, galeri ve enstitülerde birçok alanda görev yapan çok sayıda meslek sahibi derinden etkilendi. Büyük müzeler, galeriler kritik tercihler yaparak yerleşik koleksiyonlarından önemli parçaları satışa çıkarmaya kadar ilerleyen radikal kararlar almaya mecbur kaldı.
Yeni sezon için planlanan etkinlikleriniz neler? b+ okurları sizi nereden takip edebilir?
Aralık ayında, ’74ESCAPE STORE & GALLERY’deki seçkisiyle pekiştirdiğimiz seramik hikayesinin devamı niteliğinde bir sergi planlıyoruz. Seramik kültürünü yansıtan, hem Türkiye’den hem de uluslararası köklü ve yükselen genç sanatçıların katılımıyla online olarak da hayata geçireceğimiz bir seçki hazırlıyoruz. Kısa süre içinde, sosyal medya kanallarımızdan detayları paylaşacağız.
Yeni bir sürdürülebilirlik, dayanışma ve samimiyet çağındayız ve satın aldığımız ürün ya da eser bir hikaye ve anlam taşıması gerektiğine inanıyorum. Topluluk ruhu ve sanat & tasarım tutkusuyla hayat bulan ISTANBUL’74 Online Shop’ta, sanatçılar ve galerilerle benzersiz iş birlikleri, önde gelen tasarımcılarla kapsül koleksiyonlar ve seyahatler ve keşiflerden bir seçkiyi bir araya getiriyoruz. Kürate ettiğimiz belirli aralıklarla güncellenen bir seçki sunuyoruz.
Kasım 2020’de hayata geçirdiğimiz ‘74EDITION, çağdaş sanatçıların özgün baskılarından dinamik bir seçki oluştururken, dünya çapında hem köklü hem de gelecek vadeden sanatçılar ve galerilerle iş birlikleri kuruyor. Berlin merkezli KÖNIG GALERIE iş birliği ile EDITION KÖNIG koleksiyonundan oluşturduğumuz ilk kürasyonumuz; Alicja Kwade, Chiharu Shiota, Claudia Comte, Elmgreen & Dragset, Erwin Wurm, Jorinde Voigt, Kenny Schachter Michael Sailstorfer ve Philip Topolovac gibi önde gelen çağdaş sanatçıların özgün sanat baskılarına yer veriyor. Belirli aralıklarla güncellenecek olan ‘74EDITION’un ilk seçkisi, online mağazamız shop.istanbul74.com’da satışa sunuldu.
Diğer bir yandan ISTANBUL’74 olarak, Utöpia ile iş birliği yaptık ve denizlerden toplanan plastik atıkları geri dönüştürülerek yapılmış, sınırlı sayıda üretilen bir dizi sanatçı bayrağı olan “Gelecek için Bayraklar” projesini geliştirdik. Bir sürdürülebilirlik projesi olan “Gelecek için Bayraklar” satışlarından elde edilen gelirin bir kısmını kıyı ve denizlerin korunması için bağışlayacağız. Sanatın birleştirici gücünden ilham alarak, bayrağı, geleceğe dair umut ve düşüncelerimizin gökyüzünde dalgalanması için sanatsal ifadeyi kucaklayan bir araç olarak ele alıyoruz. Yeni projelerimiz için de çalışmalarımız devam ediyor.
Koronavirüs salgınından en fazla etkilenen sektörlerin başında sanat kurumları geliyor. Mart 2020’de başlayan bu dönemi nasıl geçirdiniz?
11 Mart’taki konserin ardından 20. sezon programımızdaki konserlerimizi iptal etme kararını almak bizler için duygusal açıdan zor ama dönemin koşulları içerisinde zorunluydu. Zira konserler için İstanbul’a gelmesi beklenen konuk sanatçıların sağlık endişesi, uçuş zorlukları ve seyahat kısıtları nedeniyle gelemeyecekleri bilgisi bize ulaşmaya başlamıştı. Uluslararası bağlantılarımızla yapılan görüşmelerde iptalin kaçınılmaz olduğunu anladık. Ardından Türkiye’deki bilim insanlarına danışınca da sürecin tedbir almayı gerektirdiği konusunda emin olduk. Böylece konser ve etkinliklerimizi iptal ettik. Evlerine kapanmış, endişeli insanlar olarak bizi güçlendirecek, destekleyecek, moral verecek şeylere ihtiyacımız vardı. Bu ihtiyacı daha konserlerimizi iptal ederken hissetmiş ve yeni bir plan hazırlığına girişmiştik. Sanatçılarımızla sağladığımız hızlı iletişim sayesinde 19 Mart tarihinden itibaren sosyal medya hesaplarımız üzerinden “Evde Sanat Zamanı” diye isimlendirdiğimiz bir içerik paylaşım modeli başlattık. Mayıs sonuna kadar, yaklaşık 75 gün bu yayın modelini sürdürdük. 400’ü aşkın içerik üretip, paylaştık. Şarkılar, şiirler, hikâyeler, sanal sergiler, arşiv kayıtları, müzelerimizin koleksiyonlarından oluşturulan filmler gibi geniş bir yelpazeye yayılan içeriklerimiz büyük ilgi gördü. Gördüğümüz ilgi, bizi daha iyisini, daha fazlasını yapmak için yüreklendirdi. Anneler Günü, Babalar Günü, 23 Nisan, 19 Mayıs, Kurban Bayramı gibi sürece denk gelen pek çok özel gün için kutlama programları yaptık. İş Kuleleri Salonu’nda eriştiğimiz izleyicilerimize, ülkemizin dört bir yanından yepyeni izleyiciler katıldı. Milyonlarca izlenmeye ulaştık.
21. sezonda tüm etkinlikleriniz İş Sanat’ın sosyal medya hesapları üzerinden ücretsiz izlenebilecek. Yeni sezonda okurlarımıza kaçırmayın dediğiniz etkinlikler hangileri?
Etkinliklerimize yayın tarihlerinden itibaren sezon sonuna kadar sosyal medya hesaplarımız ve internet sitemizden erişilmesi mümkün olacak. Bu nedenle sanatseverler programda yer alan etkinliklerin her birini izlemek için mutlaka uygun bir zaman bulacaklardır. Dolayısıyla tüm etkinliklerimizi izlemelerini öneririm.
İş Sanat, 21. sezonunu besteci ve orkestra şefi Serdar Yalçın yönetiminde, çoğunluğu bağımsız çalışan müzisyenlerden oluşan İstanbul Ensemble konseri ile başlattı. Konser, 5 Kasım Perşembe günü 20.30’dan itibaren yayına alındı, sezon sonuna kadar izlenebilecek.
Hakan Şensoy’un yönetimindeki Milli Reasürans Oda Orkestrası konseri ise İş Sanat ve Milli Reasürans işbirliğinde 12 Kasım Perşembe günü gerçekleşecek. Topluluk, İş Sanat’ın 21. sezonuna, gerçekleştireceği beş konser ile konuk olacak.
Parlayan Yıldızlar serisinden tanıdığımız genç çellist Poyraz Baltacıgil, 16 Kasım Pazartesi akşamı piyanist Barış Büyükyıldırım’ın eşliğinde bir resital verecek. Sezon boyunca Iraz Yıldız, Demirhan Gökbudak, Ferhat Can Büyük gibi genç sanatçılar bu seride yer alacaklar.
İş Sanat’ın gelenekselleşen yeni yıl konserlerinin bu yılki konuğu ünlü tenor Murat Karahan ile orkestra şefi Erol Erdinç yönetimindeki Limak Filarmoni Orkestrası olacak.
Caz sahnesinin başarılı isimleri de bu sezon dinleyicilerle buluşacak. Ozan Musluoğlu’nun son projesi “Genedos”, sezonun ilk caz konseri olarak programda yerini aldı. Piyano ve vokalde Eylül Ergül, davul ve vokalde Çağla Karaali, saksafon ve flütte Serdar Barçın, kontrbasta ise Ozan Musluoğlu’nun yer aldığı “Genedos” caz projesi, ana akım cazdan modern parçalara uzanan zengin bir repertuara sahip. Konser, 24 Kasım Salı günü İş Sanat’ın sosyal medya hesaplarından izlenebilecek.
Türk Halk ve Türk Sanat Müziği’nin seçkin örnekleri de bu sezonun programında yer alacak. Türk Halk Müziği’nin yeni nesil sanatçılarından Coşkun Karademir ve pop müziğin sevilen sesi Buray, İş Sanat’a özel hazırladıkları bir konser ile kasım ayının konukları olacak. Konser, 20 Kasım Cuma günü yayınlanacak.
Melihat Gülses, Derya ve Dilek Türkan, Zeynep Halvaşi gibi geleneksel Türk Halk ve Türk Sanat Müziği’nin başarılı isimleri, hazırlayacakları özel projeler ile İş Sanat sosyal medya hesaplarından sezon boyunca izlenebilecek.
İş Sanat’ın gelenekselleşmiş şiir ve hikâye dinletileri de dijital platformlar üzerinden devam edecek. Atilla Birkiye’nin hazırladığı, Mehmet Birkiye’nin sahneye uyarladığı Türk edebiyatının usta kalemlerinin eserlerinin yer aldığı dinleti serisi Sait Faik Abasıyanık hikâyeleri ile 9 Kasım Pazartesi akşamı İş Sanat sosyal medya hesaplarında başlayacak.
Şiir ve hikâye dinletileri Nâzım Hikmet, Gülten Akın, Edip Cansever gibi isimlerle devam edecek.
İş Sanat’ın ilk kez geçtiğimiz mayıs ayında çevrim içi düzenlediği Edebiyat Günleri’nde, William Shakespeare’in “Hırçın Kız” eserinden bir bölümü Esra Bezen Bilgin ve Serhat Tutumluer’in sesinden dinleme fırsatı bulduğumuz Okuma Tiyatrosu, yeni eserler ve oyuncularla birlikte 21. sezonda yer alacak. W. Shakespeare’in ünlü eseri “Romeo ve Juliet” ile başlayacak Okuma Tiyatrosu, “12. Gece”, “Othello” ve A. Çehov’un “Ayı” eserlerinden okunacak bölümler ile sezon boyu devam edecek.
Eğitimin de online’a taşınması sizin çocuk etkinliklerinize olan talebi nasıl etkiledi? Çocuklardan nasıl geri dönüşler geliyor?
Yeni sezonumuzda çocuklar için masal tiyatrolarımız geçen sezon olduğu gibi devam edecek. Aldığımız olumlu geri bildirimler bizleri çok sevindiriyor. İş Sanat Masal Tiyatrosu, Lerzan Pamir’in yönetmenliğinde oyuncular Aslı Tandoğan, Anıl Altınöz ve Mert Aydın’ın canlandıracağı “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Prenses ve Bezelye Tanesi”, “Hansel ve Gretel”, “Çizmeli Kedi” ve “Karlar Kraliçesi” gibi klasik dünya masalları, 21. sezon boyunca çocuklarla birlikte olacak. Her pazar saat 15.00’te yeni bir masal kaydı yayına alınacak ve sezon sonuna kadar izlenebilecek. Sanat atölyelerimiz de yakında çevrimiçi olarak küçük sanatseverlerle buluşacak.
2021-2022 / 22. sezon için bir öngörünüz var mı, nasıl bir hazırlık yapmayı planlıyorsunuz? “Yüz Yüze Sanat” sizce ne zaman başlayacak?
Önceliğimiz yeni başladığımız ve mayıs ayı sonuna kadar devam edecek 21. sezonumuzdaki etkinliklerimizle izleyicilerimizi buluşturmak. 22. sezon için ise bugünden öngörüde bulunmanın türlü zorlukları var. Ben ümitli olmayı tercih ediyorum; 22. sezonumuzda izleyicilerimizi yeniden salonumuzda ağırlayabileceğimiz konserler, etkinlikler yapabilmeyi, bu etkinliklerin aynı zamanda ülkemizin dört bir yanından izlenebilmesi için kayıtlarını da yayınlayabilmeyi diliyorum.
Dicle Hanım, dünyanın ve ülkemizin en önemli sanatçılarını ağırlayan Zorlu PSM ile yollarınız nasıl kesişti? Okurlarımıza kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Mezuniyetim sonrasında da bölümüm gereği çeşitli medya kuruluşlarında çeşitli pozisyonlarda görev aldım. Akabinde uzun bir süre bir iletişim ajansında 13 yıl görev aldım. Orada Genel Müdür Yardımcılığı yaptım. 2014 yılı itibarıyla Zorlu Holding’de Kurumsal İletişim ekibine, Grup Müdürü olarak dahil oldum; ve sürdürülebilirlikten lider iletişimine, iç iletişimden grup şirketlerinin iletişimlerinin koordinasyonlarına kadar pek çok alanda çalıştım. Ocak 2020’de Zorlu PSM’nin Kurumsal İletişim, Pazarlama ve Sponsorluktan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildim. Zorlu Holding bünyesindeki görevimden dolayı Zorlu PSM’yi iyi tanıyordum. Ancak bu göreve gelmemle, kültür sanat dünyasıyla tam olarak buluşmuş oldum. Her ne kadar oldukça olağan dışı bir dönem de olsa bu sektörde yer almak beni mutlu ediyor.
Zorlu PSM Covid-19 günlerini nasıl geçirdi? Bu zor sürecin üstesinden nasıl geldiniz?
Elbette tüm dünyayı aynı anda etkisi altına alan pandemi dönemi, tüm sektörlerin hazırlıksız yakalandığı bir süreç oldu. Malum, ağır yara alan sektörlerin başında da kültür ve sanat geliyor. Bizler Zorlu PSM olarak ilk etapta, ülkemizdeki ilk vakanın açıklanmasını takip eden süreçte hızlı adımlar atarak tüm çalışanlarımızla birlikte evden çalışma uygulamasına geçtik. O süre zarfında programımızda yer alan 500’e yakın etkinliğimizi iptal ettik ya da erteledik. Mevcut koşullar gereği fiziksel olarak etkinliklerimizi gerçekleştiremesek de yaklaşık 1,5 milyon kişiye ulaştığımız #PSMylekal işlerimizi sunduk. Bu bizim için sanata erişilebilirlik anlamında da oldukça önemli bir adımdı. Aslında geçtiğimiz sezonlarımızda içerik üretimine başladığımız ve önümüzdeki süreçte geliştirmeyi hedeflediğimiz dijital işlerimiz vardı. Bunlar, pandeminin etkisiyle hız kazanmış oldu.
İçeriklerimizi dijital olarak sunduğumuz süre zarfında bu zamana kadar Zorlu PSM’de etkinlik deneyimi yaşamamış, Türkiye’nin hatta dünyanın pek çok farklı bölgesindeki çok sayıda sanatsevere ulaştığımızı görmek elbette bizleri çok mutlu etti. Sürecin bilinmezliğinden kaynaklanan kaygı halinden insanların yine sanata sığındıklarını gözlemlediğimiz hatta deneyimlediğimiz bir süreç oldu. Her ne kadar büyük bir kolaylık sunsa da, dijital deneyimlerin fizikselin yerini tutamayacağını biliyoruz. Yaşadığımız sürecin bize öğrettikleriyle birlikte biz de Ekim ayında etkinliklerimize ve yeni sezonumuza tüm sağlık önlemlerini alarak başladık.
İlk olarak tüm Zorlu Center bünyesinde yepyeni bir yatırımla havalandırma sistemleri değiştirildi. Misafirlerimiz PSM’ye geldiklerinde, % 100 temiz hava dolaşımı sağlayan yepyeni bir havalandırma sisteminde buluyorlar kendilerini. Bunun yanında HES kodu sorgulamasından maske dağıtımına kadar yönetmeliklerce belirtilen bütün önlemleri en sıkı şekilde aldık. İşte tam da bu sebeple yeni sezonumuzun mottosu #mesafeliamabirlikte. Son açıklanan kısıtlama kurallarıyla birlikte yine maalesef fiziksel etkinliklerimize ara veriyoruz ama online’daki işlerimize devam ediyoruz.
Şu an geldiğimiz süreçte hızlı karar alabilme ve hareket edebilmenin önemini de bir kere daha fark ettik. Pandeminin etkileri yoğun şekilde devam ediyor. Bu durumda da elbette yayımlanan genelgeler ve devlet kurumlarından yapılan açıklamalar hızlı bir şekilde bizim de gündemimizi ve pozisyonumuzu değiştirmemize sebep olabiliyor. Bizim her zaman önceliğimiz çalışanlarımız, seyircimiz ve sanatçılarımızın sağlığı…
Özellikle müzisyenler ve oyuncular bu dönemden en fazla etkilenen meslek grubu oldu. Bu dönemde performansların online’a taşınmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Mekândan bağımsız daha geniş bir kitleye ulaşmak sizce sanatı, sanatçıları nasıl etkileyecek? İzleyiciler online performanslara bilet ücreti ödemede gönülsüz mü?
Tüm dünya olarak hazırlıksız yakalandığımız ve bizi tedirginlikle baş başa bırakan pandemi sürecinde tüm sektörün alabildiği ilk aksiyon, içerikleri çevrimiçi kanallardan sürdürmek oldu. Dijital etkinliklerin en fark yaratan tarafı mekandan bağımsızlığı sağlamış olması. Coğrafi kısıtlama olmadan her sanatsevere ulaşma ve onu sanatçıyla buluşturma imkanı sunuyor. Bununla birlikte hiyerarşiyi de ortadan kaldırıyor. Herkes en önden, aynı konforla, aynı performansı izleyebiliyor. Bunlar dijitalin olumlu geri dönüşleri diyebiliriz. Sonra, yeni normal düzenine girerken, bir an önce salonlarımıza en güvenli şekilde dönmeyi hedefledik. Mevcut gerçekliğimizde bu iki unsur birlikte yürüyecekti ki; 30 Kasım’da açıklanan kararla yeniden çevrimiçi içeriklere odaklandık. Yasaklar kalktığında da önümüzdeki dönemde, Zorlu PSM olarak, fiziksel ve dijitali yan yana getirip kol kola yürüteceğimiz bir program sunmak istiyoruz.
Hibrit formatımızı şu anda “İbrahim Selim ile Bu Gece” etkinliğimizle hayata geçirdik. Seyircimiz dilerse her Pazartesi fiziksel olarak %100 Studio sahnesinde gerçekleşen etkinliğimizi eş zamanlı olarak “Zorlu PSM Online” üzerinden evlerinden canlı olarak izleyebiliyordu. Yeni kısıtlamalarla birlikte canlı yayından izlemeye devam edebilecekler. Bununla birlikte online konserlerimize de başlıyorduk. Yine hem mekanda fiziksel gerçekleşip hem de eş zamanlı online izlenebileceklerdi. Bedük, Dilek Türkan ve Cenk Erdoğan gibi isimler vardı. Şu aşamada bu konserlerimizi erteledik; bazıları iptal oldu. Yeni online içeriklerimizi çok yakında açıklayacağız. Ülkemizde çok seveni olan Mark Eliyahu gibi seyahat engeli olan uluslararası isimler ve grupları da yine bu platformdan çevrimiçi olarak sunacağız.
Bu uygulamayı çok yeni hayata geçirdiğimiz için seyircilerin online bilet satın alma tutumlarıyla ilgili genel geçer bir yorumda bulunmak için henüz erken olduğunu düşünüyorum. Şu an gözlemlediğim kadarıyla güzel bir ilgi olduğunu söyleyebilirim. Ancak amacımız, pandeminin yaşamımıza etkisini yoğun hissettiğimiz bu günlerde insanların evlerinde de, “oradaymış gibi” yayınları izleme alışkanlığını kazanmaları.
Yeni sezonda Zorlu PSM’de Beşiktaşlılara mutlaka izleyin, kaçırmayın diye önereceğiniz etkinlikleriniz neler?
Sezonumuza sahne sanatları ve tiyatro ağırlıklı bir programla başladık. Kasım ayından itibaren konserlerimize de start verdik. Lalalar ve Adamlar gibi iki sevilen gruplarla başladığımız konserlerimize Aralık itibarıyla online olarak devam edeceğiz. Az önce sözünü ettiğim ve her hafta düzenli olarak yayınladığımız eğlence programımız “İbrahim Selim ile Bu Gece”de de sürpriz konuklarla buluşmaya devam edeceğiz. Haftanın ilk iş gününde akşam rahatlamak ve dinlenmek için çok iyi bir canlı etkinlik seçeneği olduğunu söyleyebilirim. Sonra Çarşamba günleri YouTube üzerinden daha kısa bir versiyonu yayınlanıyor ve izlenebilir hale geliyor.
Sanatseverlere şunu söyleyebilirim; çok zor günlerden geçiyoruz. Hepimiz sağlığımıza çok dikkat etmeye çalışıyor, onun için ekstra vitaminler alıyoruz. İyi beslenmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken ruhunuzu ve ruhunuzun sağlığını da beslemeyi unutmayın ve sanatla besleyin. Gelin #mesafeliamabirlikte olalım; sanatı ve sanatçıyı yalnız bırakmayalım diyorum.