Beşiktaş Taşlık Parkı’nın ağaçları arasında pek dikkat çekmeyen, park dışından görülemeyen Atlı İnönü Anıtı, İstanbul’un en büyük, en görkemli anıt heykellerinden biridir. Ancak parka girildiğinde, boyutlarıyla anıtsallığını hissettiren anıt, Taşlık Parkı için değil, İnönü Gezisi (Taksim Gezisi) için tasarlanır. Anıtın kaidesi İnönü Gezisi’ne dikilir fakat anıt, kaidesiyle bu parkta hiçbir zaman buluşamaz. Atlı İnönü Anıtı’nın yapımı ve kaidesiyle buluşması yakın tarihin bir kesitini verir. Öykü, genç Cumhuriyet’in modernleşme, çağdaş kentler yaratma projesi ile başlar: Atatürk, İstanbul şehir planını yapması için Fransız mimar Henri Prost’u davet etmiştir. Prost, İstanbul Belediyesi ile 1936’da sözleşme imzalar. Prost’un hazırladığı “İstanbul Nâzım Planı” çerçevesinde, 1937’de Taksim (Topçu) Kışlası yıkılır, kışlanın üzerinde bulunduğu terastan başlayıp 1949 yılında inşa edilen yaya köprüsüyle (bu köprü Şubat 2013’te yıkılmıştır) Taksim Bahçesi’ni Elmadağ’dan Harbiye’ye ve Maçka Parkı’na bağlayan, araç trafiğiyle kesilmeden Taşlık Parkı ile birleşen 2 numaralı parkın yapımı gerçekleştirilir. 1940’ta açılan parka “İnönü Gezisi” ismi verilir. Prost’un planda belirlediği noktaya, parkın girişine konacak İnönü Anıtı’nı İstanbul Belediyesi (Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar) Rudolf Belling’e sipariş eder.
Profesör Rudolf Belling 1940’ta anıtın yapımına akademideki heykel atölyesinde başlar (1937-1954 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Şubesi şefi olan Belling, 1954-1966 yıllarında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde görev yapar). Heykel atölyesinin tavan yüksekliği bu büyük hacimli anıtın yapımı için yeterli gelmez ve heykelin buraya sığabilmesi için, atölyenin çatısı sökülerek yükseltilir. Belling’e anıtın yapımında öğrencisi (1940 mezunu) Hüseyin Anka Özkan ile kendisine tercümanlık da yapan hocalardan Nijat Sirel yardım eder.
Anıtın yapımı devam ederken Cumhurbaşkanı Millî Şef İsmet İnönü, akademiyi 1 Ağustos 1942’de ziyaret eder ve anıtın küçük bir alçı maketi ile 1/3 ölçekte büyütülmüş tasarımını inceler. Belling’den bilgi alır, görüşlerini bildirir. Buradan Taksim’e geçerek anıtın yerini tetkik eder.
Cumhuriyet’in ilk yılları, henüz büyük ölçekli anıtların yapılmadığı, imkânların oldukça sınırlı olduğu dönemlerdir. 1940 yılına gelindiğinde, İstanbul’da üç anıt-heykel bulunmaktadır: Sarayburnu Atatürk Anıtı, Taksim Cumhuriyet Anıtı, Harbiye Atatürk Anıtı. Bu üç anıttan Harbiye Atatürk Anıtı dışındakiler yabancı heykeltıraşlar tarafından yapılmıştır. Akademide yapılan Atlı İnönü Anıtı’nın yapım süreci bu nedenle Türk heykeltıraşların ilgisini çeker. Heykeltıraş Hüseyin Gezer konuyla ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir: “Özellikle Atlı İnönü Heykeli’nin çalışmaları, Türk heykeltıraşları için çok ilgi çekici ve öğretici olmuştur (…) Belling, önce heykelin ölçekli bir maketini tam titizlikle gerçekleştirdi. Onu 1/3 ölçeğe büyüttü ve heykelin 1/1’e büyütülmesi için Almanya’dan özel olarak bu iş için getirttiği Engels’e teslim etti.”
“…Bu teknik, o tarihten sonra bizde de kullanılmaya başlanmış ve anıt işlerini bir hayli kolaylaştırmıştır. Hatta onun kullandığı büyütme (pantograf) aletinden, birkaç sanatçı kopyalar yaptırmıştır.”
İnönü’nün at üstünde ve askerî kıyafetle tasvir edildiği anıtın ilk tasarımında (maketinde) kaidenin her iki yanında rölyeflere yer verilmiştir. Kaidenin önündeki figür bu ilk tasarımda görülmez. İnönü zaferini simgeleyen Atlı İnönü Anıtı’nda değişikliğe gidilerek anıtın kaidesinin ön yüzüne sağ elinde defne dalı, sol elinde ise meşale tutan atletik yapılı bir genç erkek figürü eklenmiştir. Bu genç, ateş çemberinden geçmiş, barışı simgeleyen defne dalı ve Cumhuriyet’in aydınlığının simgesi meşaleyi kararlı bir ifadeyle ileriye, geleceğe taşırken tasvir edilmiştir. Belling, bu erkek figürünü yaparken öğrencisi ve asistanı Hüseyin Anka Özkan’ı model olarak kullanmış, başarılı öğrencisini, Cumhuriyet’in örnek sanatçısını tüm genç nesle atfen ölümsüzleştirmiştir.
Yapımı 1943 yılının son aylarında tamamlanan anıtın bronz dökümü Macar döküm ustası Fiçek Karoly’nin Beyoğlu’nda, Narmanlı Yurdu’ndaki atölyesinde (1944’ün son aylarında) gerçekleştirilmiştir.
1943 yılında anıtın yerine konması için “Millî Şef Heykeli Kaide Müsabakası” adı altında bir yarışma açılır. Birinciliği akademi öğretim üyelerinden mimar Feridun Akozan ve Mehmet Ali Handan kazanır; ancak bu kaide uygulanmaz. Belediye kaide için yeniden bir yarışma açar ve 180 bin lira bütçe ayırır. Yedi buçuk metre boyundaki kaide, 1944’te tamamlanarak “İnönü Gezisi”nin Taksim Meydanı’na bakan giriş merdivenlerinin üzerindeki terasa yerleştirilse de Millî Türk Talebe Birliği üyesi gençlerin tepkileri nedeniyle anıt yerine konamaz. Kaide, 1982 yılına kadar boş kalır. Ayrıca II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği ve savaş ekonomisinin hüküm sürdüğü bir dönemde anıta yapılan harcamalar eleştirilere neden olur.
1949’da vali ve belediye başkanlığı görevinden alınan Lütfi Kırdar’ın yerine 24 Ekim 1949’da Dr. Fahrettin Kerim Gökay göreve başlar. Heykelin yerine konması bir yana kaidesinin kaldırılması için Belediye Meclisi’nde sert tartışmalar yaşanır. Fahrettin Kerim Gökay, yıllar sonra o dönemi şöyle anlatıyor: “Siyasi havaya göre kaidenin kaldırılması isteniyordu. Ben direniyordum. ‘Bu bir tarih ifadesidir, kitabe üzerindeki zaferler de Türk milletinin malıdır’ diyordum. Bu arada iktidar değişmişti. Belediye Meclisi kaidenin kaldırılması için iki defa karar aldı. İkisine de itiraz ettim. Daha sonra konuyu rahmetli Başvekil Adnan Menderes ile konuştum. Menderes’in müdahalesiyle kaide yerinde kaldı. Heykeli de tramvay deposuna kaldırtarak muhafaza altına aldırdım.” 1950 yılında Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde anıt kaidesi üzerindeki kitabe tahta perdeyle örtülür (27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinden sonra bu tahta perdeler kaldırılır).
MTTB gençliğinin tepkilerine karşı şu açıklama yapılır: “Tarafsız çevrelerin de makul bularak desteklediği, Taksim’de bir Cumhuriyet Anıtı varken, yakınına daha büyük bir İnönü Anıtı dikilemez.” Lütfi Kırdar 1954’de DP’den milletvekili seçildikten sonra anıtın niçin yerine konmadığını şöyle açıklar: “Dünya barışa kavuştuğu zaman heykelin yerine konulması ve açılma töreninin ancak o zaman yapılması tensip edildiği (uygun görüldüğü) için bu anıt o mesut günü beklemektedir.”
Yıllarca depolarda bekletilen anıtın varlığı unutulur. İnönü’nün 25 Aralık 1973’teki ölümünden sonra Hürriyet Gazetesi anıtın izini sürer. 30 Aralık 1973 tarihli gazete, bulunan heykeli birinci sayfadan geniş yer ayırdığı şu haberle duyurur: “İnönü’nün heykelini parçalanmış ve başsız olarak bulduk.”
Depodan depoya yer değiştiren anıt-heykel Bakırköy Osmaniye’de, Fen İşleri’ne ait derme çatma bir barakada parçalara ayrılmış bir halde bulunur. Dönemin parasıyla 700-800 bin lira harcanan ve yıllarca depolarda çürüyen anıt-heykelin dikilmesi için ancak dokuz yıl sonra, 1982’de girişimler başlar. “…1982 yılı içinde, Belediye Başkanı Orgeneral İ. Hakkı Akansel, sorunun nasıl çözümlenebileceğini, anıtın nereye dikilebileceğini araştırmak üzere, DGSA’dan şehirci-mimar ve heykeltıraş; İTÜ’den şehirci-mimar öğretim üyeleriyle, Belediye uzmanlarından kurulu bir heyet oluşturdu.” (Hüseyin Gezer/1984, s. 46-48) İstanbul Valisi Nevzat Ayaz başkanlığında, heykeltıraş Hüseyin Gezer, mimar Orhan Şahinler ve Mehmet Ali Handan’ın da yer aldığı (kurulun tamamı tespit edilememiştir) kurulun önerdiği alanlardan (Dolmabahçe Parkı rampası, Kabataş, Taşlık Parkı seçeneklerinden), çoğunluğun kararıyla İnönü’nün evi önündeki Taşlık Parkı seçilir.
Zarar gören on ton ağırlığındaki ve beş metre yüksekliğindeki bronz anıtın onarımı için yaklaşık 14 milyon lira harcanır. Taksim Gezisi’ndeki kaide sökülerek Taşlık Parkı’na taşınır. Heykelle kaide otuz sekiz yıl sonra buluşturulur.
Anıt, Lozan Antlaşması’nın 59. yıl dönümü olan 24 Temmuz 1982’de törenle açılır. Danışma Meclisi Başkanı Sadi Irmak’ın başkanlık ettiği açılış törenine, İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İsmail Hakkı Akansel, Belediye Başkanı Korgeneral Ecmel Kutay, Merkez Komutanı Tümgeneral Kemal Yüksel, İnönü’nün eşi Mevhibe İnönü, oğulları Ömer ve Erdal İnönü, Rudolf Belling’in eşi Joanda Belling, bazı ülkelerin konsolosları, yüksek rutbeli subaylar ve kalabalık bir halk topluluğu katılır.
Hem İsmet İnönü’nün, hem de Rudolf Belling’in (Atlı İnönü Anıtı, Belling’in üç yıldan fazla üzerinde çalıştığı en büyük anıt-heykeldir) anıtın açılışını görmeye ömürleri yetmez.
Taşlık Parkı’na yolu düşenler Cumhuriyet’in ve Türkiye siyasi tarihinin bir döneminin görsel simgesini izleyebilirler.