1. BEDENLE BAĞIMIZ HANGİ DÜZEYDE?
Daniel Pennach’in Journal D’un Corps kitabı Türkçemize Ayrıntı Yayınları tarafından Dilan Kırat’ın çevirisiyle “Bedenin Güncesi” olarak kazandırıldı. Bedenin Güncesi’nde Pennach, insan hayatının en önemli varlığı olan “beden” mefhumunu masaya yatırıyor. Bedenin inceliklerini, kırılganlıklarını ve zaaflarını olduğu kadar kudret ve potansiyellerini de büyük bir ustalıkla gözler önüne seren yazar, modern insanın bedeniyle olan marizi ilişkilerine çarpıcı bir üslup ve yaratıcı bir zekâyla ışık tutuyor.
13 sene, 1 ay, 9 gün 19 Kasım Perşembe 1936
Tüm korkularımı tekrar düşününce duyumlarımın bir listesini oluşturdum: boşluk korkusu taşaklarımı eziyor, darbe alma korkusu beni felç ediyor, korkma korkusu gün boyu kaygıya sebep oluyor, kaygı korku veriyor, heyecan (tatlı olanı bile) tüylerimi ürpertiyor, nostalji (babamı düşünmek gibi mesela) gözlerimi yaşartıyor, beklenmedik olaylar beni sıçratıyor (çarpan bir kapı olsa bile), panik hali beni işetebiliyor, en ufak üzüntü beni ağlatabiliyor, hiddet soluğumu kesiyor, utanç beni küçük düşürüyor. Bedenim her şeye tepki veriyor. Ama her zaman nasıl tepki vereceğini tam olarak bilemiyorum.
13 sene, 1 ay, 10 gün 20 Kasım Cuma 1936
İyice düşündüm. Eğer hissettiğim her şeyi olduğu gibi yazarsam günlüğüm, bedenim ile ruhum arasında, bir elçi gibi olur. Duygularımın tercümanı olur.
2. ÖLÜMÜN GÜNCESİNİ TUTAN ADAM
1941’de başlayan Gestapo tutuklamaları Komünist Parti için bir kabusa dönüşür. Çekoslovakya Komünist Partisi’nin önderlerinden Julian Fucik de Nazi avından kurtulamaz ve 24 Nisan 1942’de tutuklanarak Gestapo Hapishanelerinden birine gönderilir. 40 yıllık yaşamının sonuna kadar burada kalan ağır işkencelere maruz kalan Fucik, iki Çek gardiyanın yardımıyla sigara kağıtlarına ölüme giden yolun güncesini tutar. Kimi zaman sanrılar, kimi zaman hesaplaşmalarla ilerleyen kitap, umudunu hiç yitirmeyen bir adamın örneğine az rastlanır inancını da gözler önüne seriyor.
Kitap aynı zamanda çevirmen Celal Üster’in bu kitabın hazırlanmasında yaşadığı hüzünlü bir öyküyü de içinde barındırıyor. 1943 Çekoslovakya’sını 1971 Muhtırasına bağlayan kayıp geçmişin izlerini de yine “Darağacından Notlar” kitabında bulacaksınız.
3. BASSANI 100 YAŞINDA
Yapı Kredi Yayınları, İtalyan yazar Giorgio Bassani’nin 100. doğum yılı dolayısıyla “Altın Gözlük” kitabını Yelda Gürlek çevirisiyle Türkçeye kazandırdı. İlk kez dilimize çevrilen eserde, zengin, büyüleyici ve öte yandan faşizmin baskıladığı Ferrara kentinde, genç bir Yahudi öğrencinin kaderi orta yaşlı, olgun ve oldukça ünlü bir doktor olan Athos Fadigati’yle kesişmesinin öyküsü anlatılıyor. İkilinin arasında gelişen dostluk, Doktor Fadigati’nin kültürlü ve seçkin kişiliğinin gizlediği eşcinselliği yüzünden içine düştüğü yalnızlığı açığa çıkarırken, bir yandan da eser o günün İtalya’sında günahla eşdeğer tutulan eşcinsellik, Yahudilik gibi kavramları da simgesel olarak ele alır. Altın Gözlük romanını Giuliano Montaldo’nun 1987 yılında sinemaya uyarladığını da sizlere hatırlatalım.
4. KADINLAR DÖRT BİR YANDA
Geçtiğimiz yılın 13 Nisanında kaybettiğimiz Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’yu en çok Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabıyla biliyoruz. Ünlü yazar bu kez karşımıza dünyanın dört bir yanından kitabına aktardığı kadınlarla çıkıyor. Kimi büyük kimi küçük eylemlerle, kimi konuşarak kimi yalnızca susarak, yaparak ya da yapmayarak tarihin akışını değiştirmiş kadınları anlatıyor Galeano. Dünyanın bütün köşelerini dolaşarak, kadınlar şahsında bir insanlık tarihine davet ediyor okuru. Yalnızca tekerrürden ibaret olmayan, çomak da sokulabilen bir insanlık tarihine. Her satırıyla etkileyen, öfkelendiren ve umut veren bu derleme belki de dünyanın “vicdanı” olacak.
5. KADERİN Mİ GÜVENİN Mİ İŞİ?
Gökçe İspi Turan, “Âdem Âdemoğlu’nun Tek Muzaffer Günü”, “Arabada Kim Var?” isimli iki romanının ardından bu kez öyküleri ile sahnede. Bu kadın karakterlerin kimiyle gülecek kimiyle ağlayacaksınız. Bazen onlara hak verecek, bazen onlardan intikam alacaksınız. Belki de onlardan biri olduğunuzun farkına varacaksınız.
Rahibe işi örtü elinde, öylece kalakalmıştı Arife. Kendi elleriyle yaptığı eskitme sandığı alt tarafı bir aydır açmamıştı ve işte olan olmuştu: Koca bir güve yeniği! Birkaç örtüyü art arda açıp örtü katili o şerefsiz güveyi görmek istedi. Sonra vazgeçti. Olan olmuştu. Allah belasını versindi, kaderin de… Güvenin de…