Bu hafta sizler için seçtiğimiz beş kitaptan ikisi “Hevenk Kayıp İstanbul” ve “Sayın Başkan” daha önceden zevkle okuduğumuz iki kitap. Sevinç Çokum’un “Hevenk Kayıp İstanbul”u ve 1967 Nobel ödüllü M. Angel Asturias’un “Sayın Başkan”ı yeni baskılarıyla kitap severlerin ilgisine sunuluyor. Kafka ile Felice’nin mektuplaşmalarını içeren “Felice’ye Mektuplar”, futbol severlerin ilgiyle okuyacağı “Al da At Dercesine” ve yaz tatiline giren çocuklar için seçtiğimiz “Louis Braille / Görmezlerin Kitap Okumasını Sağlayan Çocuk” seçkimizin diğer üç kitabı… İyi okumalar.
Hevenk Kayıp İstanbul
Sevinç Çokum’un, kitaplaşmadan önce yer aldığı dergilerde büyük ilgi gören eski fotoğraflara dair öyküleri Hevenk – Kayıp İstanbul’da bir araya geliyor.
Çokum’un yer yer öyküleşen anlatısı, aynı zamanda kaynağını yazarın çocukluk yıllarının anı ve gözleme dayalı birikimlerinden alan bir belge niteliği taşıyor. Çokum, geçmişteki tahkiye ustalarının günümüzde yaşayan kuşağının temsilcisi olarak, eserine yaşadığı ve tanıdığı semtlerin, özellikle belli bir dönemin Beşiktaş’ının çizgilerini yansıtıyor. Şiirli bir anlatımla kayıp insanların ve kayıp değerlerin masalsı ve renkli dünyasını âdeta bir çiçek veya meyve hevengine dönüştürüyor.
“Bazı akşamlar Firuzağa’dan Fındıklı’ya yürüye yürüye inip Kabataş’ta adalara su götüren yarı uykulu bir teknenin durup durduğu iskeleden istavrit avlayışımız, sonra gece on ikide eve dönüp bunları kızartışımız da yazılmağa değer. Çünkü iskele lambasının sudaki aydınlığına tav olan istavritlerin oltaya gelişiyle duyulan sürur başka bir şeydi. Fakat bendeki hayvan sevgisinin giderek yoğunlaşmasından dolayı şimdi aynı keyifle bir kova değil, bir tek balık tutabileceğimi sanmıyorum.”
Sayın Başkan
Sayın Başkan, zamanımızın en önemli devlet adamı, bilgelerin bilgesi, büyüklerin en büyüğüdür. Halk onu hiç görmese bile, aynı doğa güçleri gibi acımasız varlığını her zaman üzerinde hisseder.
Sayın Başkan’ın yüksek yerinde bir başkasının bulunacağını düşünmek bile ulusun iyiliğine karşı bir suikasttir; bunu aklından geçirmeye cüret eden kimse buna cüret etmemeli, toplum için tehlikeli bir akıl hastası olarak hapsedilmeli, aklı yerindeyse yasalara göre vatan haini olarak damgalanmalıdır.
Sayın Başkan’ın ülkesinde “üstün demokrasi” hüküm sürer -ki bu aslında, hiç kimsenin yarın sarayda mı ağırlanacağını yoksa hapislerde mi sürüneceğini bilememesi demektir. İhanet, espiyonaj ve siyasi kumpaslarla beslenen korku, bir yılan gibi kendi kuyruğunu yutar.
Sayın Başkan, Guatemala sürgünü, “büyülü gerçekçilik” akımının kurucusu, 1967 Nobel ödüllü Asturias’ın kaleminden çıkan en tehlikeli roman. Güney Amerika ülkelerinde ne zaman bir devrim ya da darbe havası esse kitapçı vitrinlerinden ilk kaldırılan kitap.
Felice’ye Mektuplar
Kafka ve Felice’nin mektuplaşmaları 1912’de Max Brod’un babasının evinde tanışmalarıyla başlar ve Kafka’nın verem teşhisini öğrenmesiyle düştüğü karamsarlığın da etkisiyle 1917’de son bulur. İki kez nişanlanıp sonunda ayrılıkla biten bu ilişki esas olarak bir mektuplaşma ilişkisidir. Felice ile beraberliğinin ilk dönemlerinden itibaren Kafka’nın üretkenliğinin artmış olduğunu ve bir yazar olarak giderek büyüyen bir saygınlığa eriştiğini görüyoruz. Yargı, Dönüşüm, Amerika, Dava, Yasa Önünde, Ceza Kolonisinde gibi başyapıtları hep bu dönemin ürünleridir. Mektuplar sayesinde bu eserlerin yaratılma süreçlerinde yazarın sancılarına, ıstıraplarına tanıklık ediyor, onun dünyaya ve dolayısıyla edebiyata yönelttiği keskin bakışlarıyla eriştiği gerçeklikleri bir nebze de olsa duyumsayabiliyoruz.
“Canım, havaya kalkmış ellerimle rica ediyorum ki romanımı kıskanma. Eğer romandaki kişiler senin kıskançlığını fark ederlerse elimden kaçarlar, zaten onları ancak giysilerinin ucundan tutuyorum.
Şunu da düşün, eğer elimden kaçarlarsa onların arkasından koşmak zorunda kalırım, ya o zaman bu koşu yeraltına, aslında onların gerçek yuvasına kadar devam ederse? Her şey yolunda olduğunda benim bütün insanlarım kol kola girerek sana doğru koşuyor zaten. Yazarak hayatta kalıyorum, içinde Felice’nin bulunduğu kayıkta hayatta alıyorum. Çırpınarak yukarıya doğru çıkmayı doğru düzgün başaramıyor oluşum yeterince hazin bir durum.
Canım Felice, şunu anlaman yeter, yazı yazmayı bir kaybedersem seni ve her şeyi kaybetmek zorunda kalırım.”
Al da At Dercesine
İki pas yapamayan orta saha, bilmem kaç maçtır gol yemeyen kaleci, rakip sahaya ses hızında geçen Konkord Ziya, Dinamoçükreş’le maça çıkan Cumhur Abi, Dünya Kupası finalini Kars kaşarı yiyerek izleyen aklı havada rockçı…
Duvar pasıyla, “pardon”uyla halı saha futbolu,rakibin golcüsünü kaçıran çılgın taraftar, kaleci kazağını düzeltiyordu diye golü iptal eden hakem,antrenörlük yapan Borges, Mahmure’yi başkasına kaptıran kulüp başkanı…
Futbolu halkın afyonu olarak görmeyenlerin, endüstriyel futbola karşı çıkanların, ufak ufak takılanların, sıradan insanların ve figüranların anlatıldığı öyküler. Al da At Dercesine, edebiyatçı gözüyle futbol. Neşeli, oyunbaz ve âşık.
Yazarlar: Alper Atalan, İlyas Barut, Murat Başekim Emre Bayın, Can Belge, Bülent Çallı, Mustafa Çiftci, Necdet Dümelli, Serhan Ergin, Mahir Ünsal Eriş, Ayla Duru Karadağ, Giray Kemer, Ercan Kesal, Işıl Kocaoğlan, Kıvanç Koçak, Yekta Kopan, Hakan Kulaçoğlu, Akif Kurtuluş
Louis Braille / Görmezlerin Kitap Okumasını Sağlayan Çocuk
Günümüzde görmezler için basılan kitapların neredeyse tamamında Braille Alfabesi kullanılıyor. Bu kitapta, kendisi gibi görmeyenlerin de okuyup yazabilmesinin yolunu bulan Louis Braille’in öyküsünü okuyacaksınız.