Bugün Mayıs ayının son perşembesi… Tatil çantanızı hazırlarken unutmamız gereken en önemli şey kitaplar!
Siyah Yıldız Nairobi
Obama’yı daima kendim gibi bir siyah olarak düşünmüşümdür. Amerika’daki siyahlar her şeyin merkezinde oldular (ülkenin inşası, icatlar, bilim, spor) ama bir şekilde kenarda kalmaktan kurtulamadık. Nihayet Beyaz Saray’a çıkmak ha? Ama yine de tam tarif edemediğim bir şeyler vardı: Gerçek anlamda benim adıma konuşabilecekmiş gibi hissetmiyordum. Ama o anın kendisi hepimizden daha önemliydi sanırım. İlk siyah başkan olarak Bill Clinton mı? Siyah maskeli başkanlardan kurtulmanın zamanı gelmişti artık. Obama’nın kazanmasını istiyordum.
Ishmael ve O, zorlukla ayakta tutabildikleri Siyah Yıldız Dedektiflik’in nihayet sağlam bir davaya hazır olduğunu düşündükleri sırada, tahayyül edebileceklerinden çok daha “sağlam” ve büyük bir davanın içine düşerler. Kenya’da başkanlık seçimi yaklaşmakta, ABD’de Obama adaylığını ilan etmekte ve Afrika’nın hemen her köşesinde olduğu gibi Nairobi’de de etnik gerilim bir dip akıntısından büyük bir fırtınaya evrilmek için fırsat kollamaktadır. Kenya, Meksika ve ABD üçgeninde uluslararası derin örgütleri de içine alan dev bir sarmaldan sağ çıkmaya ve daha da önemlisi ülkelerini yaklaşan felaketten kurtarmaya çalışan Ishmael ve O’nun sinematografik detaylarıyla okura nefes aldırmayan hikâyesine tanıklık edeceksiniz bu romanda…
Karabiber Nilü ve Çiçi
Kaplumbağa Karabiber, kertenkele Nilü ve baykuş Çiçi çok yakın arkadaşlar. Hem de “Kaplumbağa ve kertenkeleler, baykuşlarla arkadaş olamaz!” diyenlere inat!Bu üç kafadarın onlara göre oldukça önemli olan bazı sorunları var. Karabiber gürültücü kardeşlerinden şikâyetçi, Nilü kuyruğunu çok seviyor ve Çiçi’nin de… neyse, üzerine gitmeyelim, aklına geldikçe sinirleniyor! Ve buldukları çözümse yine onlara göre oldukça mantıklı: Evden kaçmak! Elbette başlarına geleceklerden habersizler… Bu kitap, sadece bir kaplumbağa, bir kertenkele ve bir baykuşun sıradışı arkadaşlığını ve üçünün başından geçen macerayı anlatmıyor. Okuyacağınız, bir kendini bulma hikâyesi.
Üç Şiir
Şaka değil yaşamak dediğin…
Büyük usta Nâzım Hikmet’in pek çok kuşağın diline doladığı üç şiiri “Yaşamaya Dair”, “Ceviz Ağacı” ve “Masalların Masalı”, 7’den 70’e bütün sevenleriyle yeniden buluşuyor.
Bu kez, Sedat Girgin’in resimleriyle…
“Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.”
Kızıl Rosa
“Vardım, Varım, Varolacağım!” Kendimi dünyanın her yerinde hissediyorum, nerede bulutlar, kuşlar ve insan gözyaşları varsa orada.
Rosa Luxemburg
Rosa Luxemburg politik solun ve devrimci sosyalist düşünce evreninin önde gelen eyleyicilerinden biridir. Rosa bir düşünürden daha fazlasıydı, çünkü tarih ve burjuvazi karşısında devrimci bir ayıraçla konumlandırdı kendini. Kadınların muhalif dünyadaki kararlılıkları ve mücadeleleri bizzat onun sesinden işitildi.
Mücadeleci, açık sözlü, uzlaşmaz, yetenekli, üretkendir… Mahkemelerde yargılanan değil, yargılayandır… Birçok devrimci gibi kaç kere tutuklandıysa da hapishaneler “ödünsüz devrimci”liğini (Trotskiy) engelleyememiştir … Yeni bir dünya kurma coşkusunu hiç yitirmeyen coşkulu bir kadındır Rosa… Görev insanıdır… Rosa, O bütün dünya solunun ve devrimcilerinin yoldaşı, aşkı olarak kalacak ve elbette bütün dünya devrimcilerinin ortak hafızasını temsil edecek daima.
1919’da devlet görevlileri tarafından katledilişinden sonra Rosa, varlığından hiçbir şey kaybetmedi: Devlet ve zenginler, savaş çığırtkanları ve milliyetçiler, din, güç ve ırk düşkünleri, cinsiyet yücelticiler ona hâlâ düşman ve onun fikirlerini hâlâ tehdit olarak görüyorlar. Devrimciler ve ezilenler onunla hâlâ aynı fikirdeler, onun fikirleri hâlâ dünya devrimcilerinin gökkuşağı. Onun fikirleri ve hayatı, dünya devrimcileri için hâlâ mücadeleci bir ekosistem koruması yaratıyor-o ekosistemde huzur veren koruyucu bir meşe ağacı. Devrimciler için Rosa hâlâ “yükseklerde uçan” mücadeleci “bir kartal” (Lenin). Rosa’nın fikirleri ve etkileyici olduğu kadar ilham verici olan yaşam öyküsü, Kate Evans’ın harika çizgileri ve anlatısı sayesinde okurun dünyasına açılıyor.
Rosa’nın özel hayatını, yoldaşlığını, mücadelesini-devrimciliğini, hapishaneleri, devletin vahşetini ve işkencelerini Rosa’nın yoldaşları ve izleyicileri olan mücadeleci Kürt-Türk-Laz, kısaca bu coğrafyanın kadınlarından daha iyi kim bilebilir ki?
Lazistan’a Yolculuk
Ünlü Rus dilbilimci Nikolay Marr’ın Laz dilini kayıtaltına almak için 20. yüzyılın başında öğrencisi ve yaveri Tihonov’la birlikte Türkiye Lazistanı’na yaptığı yolculuğun notları ilk kez Türkçede.
1910 yılında İmparatorluk Bilimler Akademisi Bülteni’nce yayımlanan, Marr’ın bugünkü Doğu Trabzon, Rize ve Artvin’i kapsayan Türkiye Lazistanı’na dair gözlemlerini içeren raporda, sadece yazarın Lazca ile ilgili tespitleri değil, aynı zamanda yöredeki yaşantıyla ilgili hazine değerindeki aktarımları da yer alıyor. Bölgeyi yüz yıl öncesinin koşullarıyla deneyimleyen Marr, dilbilim çalışmalarını Laz halkıyla Lazca konuşarak sürdürmeye çalışırken, bir yandan da yöreye dair izlenimlerini kayıt altına aldı. Marr’ın raporunda paylaştığı bu tanıklıklar arasında çeşitli portreler, farklı halk gruplarının birbirleriyle ilişkileri, kültürel ve folklorik öğeler, günlük yaşam ayrıntıları, ekonomi ve siyasi durum da yer alıyor.
Lazistan sancağında geçirdiği zamanı biliminsanı titizliğiyle okurlarına aktarmaya gayret eden Marr, bugün artık yitip gitmiş bir zamanı ve kadim bir coğrafyanın kendine has özelliklerini yazıya dökerek, günümüz için bulunması imkânsız pek çok bilgiyi bir araya getiriyor. Marr’ın kaleme aldığı metin, bilimsel bir rapor olarak da, bir seyahatname olarak da son derece eğlenceli, doyurucu bir okuma vaat ediyor.