Sergide teknikleri birbirinden farklı olsa da portre odağında insana dair soruları/sorunları irdeleyen iki sanatçıyı görüyoruz. Hayata buğulu gözlerle bakan, susarak anlatan, aslından kaçan, kimseler görmesin, duymasın diye kendinden uzaklaşanların portreleri, iki sanatçının da çalışmalarının odağında yer alıyor. Bu odağın tuval düzlemindeki yansımaları izleyici için özdeşlik kurabileceği bir bütünlüğün görüntüleri oluyor…
“Hiçbir geçen tartılmaz kalanla/Neyin kaldığını çoğu kez kendi de/Bilmezken insan/ Kimse kimse kimse/ Sahi kimse/ Ya da hiç kimse/ Söylediklerimden çok/ Sustuklarım/ Seçtiklerimden çok/ Reddedilmek için/ Ne kadar varsam/ O kadar kimseyim kendime…” Murathan Mungan
Fotoğraf ve resmin kesişme anını sanatının kaynağına dönüştüren Yeşim Savaş, “portre”nin bu birleşimi yansıtan büyüsünü keşfetmiş bir sanatçı. Suretler’i anlattığı fotoğraf sergisinden sonra “Kimse” adını verdiği resim sergisinde izleyicisiyle buluşuyor.
“Unutma yeteneğimiz olmasa, geçmişimiz üstümüze öyle ağır bir yükle çökerdi ki bırakın geleceğimizi, şimdimiz bile tehlikeye girerdi. Sonsuz ve sınırsız şimdiye, unutmanın büyüsü sayesinde katlanırız… İnsan için en zoru kendini bilme uğraşıdır. Her an kendimizi suçüstü yakalamamak için unutmayı seçeriz. Kimseler anlamasın, görmesin, bilmesin diye herkes oluruz… Bütün kimseler gibi…” diyen sanatçı renklerin büyülü dünyasını fotoğrafçılığından aldığı tasvir gücüyle sentezliyor. Fırça darbelerini kimseye dokunmadan savurarak herkesi anlatan; kimseye anlatmaya cesaret edemediklerimizi dile getirmek için resim yapan Savaş’ın herhangi bir portresinin yerine kendini koyamayan izleyici “kimse”yi yargılamamalı…
“Ta içimizden o sesi duyar duymaz ve işe girişip kendimizi göstermeye başlar başlamaz, kendimize birtakım yetenekler yakıştırıp eksiklerimize duyarsızlaşırız. Derinlerinden gelen bu sesin hiçbir şeye yaramayabileceğini kimse kabul etmez. Kendini bilmek mi? Kendi içinde çelişkili bir ifade.” Cioran
2017’de “Profil Ayarları” sergisiyle Ankaralı izleyiciyle buluşan ve kendi gerçekliğinin sınırsız derinliklerini keşfettiğini zannederek sıradanlaşan insanı sorgulayan Ferhunde K. Öner, sorgulamalarına İstanbullu izleyiciyle devam ediyor. “Cesur bir tarzın tuhaflığına başvuran sanat çabuk bıktırır. Marjinalliğin tekdüzeliği sanatta katlanılmaz bir hal almaya başladı. İnsan hangi çağda yaşarsa yaşasın aslını inkâr etme telaşında kayboluyor. Bazen sanatçı da… Portre, sadelikten kaçmaya çalışan insanın en yalın hali, aslında… Sanatın da…” diyen sanatçı nesnel gerçeklikler, kanıtlama angaryası ve akıl yürütmelere sığınarak kendini kaybeden insanı aslına dönmeye davet ediyor. Portrelerin bir kenarına iliştirdiği malzemeler de insanın inkâr ettiği yanına tutulmuş birer büyüteç… Her portresinde eksik bir benliğin varlığını imlemesi sanatçının adeta altın kuralı…
İnsan kendisiyle yüzleşirken duyduğu ürküntüyü daima yaşama arzusunda eritir. Bu arzudan kurtulmak isteyenler K. Öner’in “Aslı Gibidir!” davetine katılmalı…
ÜCRETSİZ