İlk kez 19 Şubat 2013 tarihinde İstanbul’da düzenlenen galayla seyirci karşısına çıkan ve büyük ilgi gören “Benim Çocuğum” isimli uzun metraj belgesel, 19 Şubat 2014 tarihinde Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” programında Levent Kültür Merkezi’nde gösterilmişti. Belgesel 3 Mart 2016 Perşembe akşamı, saat 20:00’da da Fulya Sanat Merkezi’nde yeniden gösterime giriyor.
Muhafazakâr, homofobik, transfobik bir toplumda bir yandan aile, bir yandan da aktivist olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlayan yedi ebeveynin deneyimlerinin aktarıldığı Benim Çocuğum’un yönetmenliğini Can Candan, yapımcılığını Surela Film üstlendi. 82 dakikalık belgesel bugüne değin pek çok ödülün de sahibi oldu.
Belgesel hakkında
Çocuğunuz size eşcinsel, biseksüel veya trans olduğunu açıklarsa ne olur? “Benim Çocuğum”, çocukları LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) bireyler olan Türkiyeli bir grup anne ve babaya odaklanarak, bu cesur ve ilham veren ebeveynlerin hikâyelerini seyirciye taşıyan uzun metraj bir belgeseldir. Bu belgeselde, muhafazakâr, homofobik ve transfobik bir toplumda bir yandan ebeveyn ve aile, bir yandan da aktivist olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlayan yedi ebeveynin kendi deneyimlerini en içten şekilde seyirciye aktarmalarına tanıklık ediyoruz. Çocuklarını olduğu gibi kabul etmenin zorlu yolunu katetmekle kalmayan bu ebeveynler, daha da ileri giderek, deneyimlerini diğer LGBT aileleri ve toplumla paylaşıyorlar. İzleyiciyi İstanbul’da beş eve götüren belgeselde, LGBT bireylerin aileleri kendi ebeveynlik deneyimlerini, çocuklarının büyüme ve kendilerine açılma dönemlerini, bu süreçle baş ederken geçtikleri zorlu yolları, kendi aileleriyle bu durumu nasıl paylaştıklarını ve ebeveyn olmanın neler gerektirdiğini yeniden öğrendikleri süreçleri anlatıyorlar. Aktardıkları deneyimler inkar, travma, çaresizlik, korku, utanma, kabullenme ve yeniden doğma gibi temalarda ortaklaşıyor. Kendilerini bu deneyime hazırlayacak hiçbir şeye sahip olmadıklarından bahsediyorlar. Ne ebeveynlikle ilgili kılavuzların herhangi birinin, ne büyüklerinden kendilerine aktarılanların, ne de okullarda gördükleri eğitimin, LGBT bir çocuğun ebeveyni olmanın nasıl bir şey olabileceğine değinmediğini ifade ediyorlar. Bunu baştan sona kendi kendilerine öğrenmek zorunda kaldıklarını vurguluyorlar. Çocuklarının açılma sürecine ilişkin deneyimlerini, bir çocuğun ölmesi ve yenisinin doğması tarifi üzerinden anlatıyorlar. Son derece travmatik olan bu deneyimin aynı zamanda kendilerinin de yeniden doğmasına neden olduğunu, çünkü birey olmanın, kendine dürüst davranmanın ve ebeveyn olmanın ne anlama geldiğini sorgulamaya başlamalarına yol açtığını söylüyorlar. Ayrıca, çocuklarının durumunu kendi ebeveynlerine, ailelerine ve arkadaşlarına açtıklarında dışlanıp dışlanmayacaklarını kestiremediklerini, aile bağlarının bu kadar önem taşıdığı muhafazakâr bir toplumda “başkalarının” tepkilerinin ne olacağı korkusuyla da baş etmek zorunda kaldıklarını anlatıyorlar. Diğer yandan, çocukları kendilerine açılmış olduğu için kendilerini son derece şanslı hissettiklerinden ve evlatlarının tüm bu süreç boyunca öğretmenleri haline geldiğinden bahsediyorlar. Ayrıca bu filmde, başlangıcından bu yana LİSTAG’a gönül ve destek vermiş olan iki LGBT-hakları aktivistiyle de tanışma fırsatı buluyoruz. Düzenledikleri haftalık toplantılarda, bu gönüllü LGBT aktivistleri ile birlikte görünürlük, kabul görme ve eşit haklar çerçevesinde yürüttükleri aktivizme tanıklık ediyoruz. Cinsellik, cinsiyet kimlikleri, cinsel yönelim ve bireyin bu tanımlar etrafında geçirdiği dönüşümlerin tartışıldığı aylık toplantıların birinde ise ebeveynler ve gönüllü psikologlarla bir araya geliyoruz. Bir LİSTAG geleneği olarak ayda bir düzenlenen akşam yemeğinde, ailelerin çocukları ile ilk kez buluşuyoruz. Bu noktada, başka şehirlerden ebeveynler ve çocukları da bize katılıyor. LİSTAG ebeveynleri ve çocuklarının yılda bir kez İstanbul’da gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü’nde taşıyacakları döviz ve pankartları hazırlamalarına şahit oluyoruz. Onur Yürüyüşü boyunca, LGBT bireyler, aileleri, destekçiler ve siyasetçilerin de katılımıyla genişleyen ebeveyn grubu ile birlikte yürüyoruz.
Yönetmen hakkında
Belgesel sinemacı ve akademisyen Can Candan lisans derecesini ABD’de Hampshire College’dan sinema-televizyon dalında, sanatta yeterlik (doktora seviyesi) diplomasını da yine ABD’de Temple Üniversitesi’nden film ve medya sanatları dalında aldı. Yönetmenliğini yaptığı belgeseller Boycott Coke (1989), Exodus (1991), Duvarlar, Mauern, Walls (2000) ve 3 Saat (2008) festivallerde, galerilerde, televizyonlarda, konferanslarda, üniversitelerde gösterildi, çeşitli ödüller kazandı. 2000 yılına kadar ABD’de, sonrasında da Türkiye’de çeşitli üniversitelerde ve eğitim kurumlarında film – medya sanatları üzerine dersler verdi, atölyeler düzenledi. 2000 -2005 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğretim elemanı, bölüm başkanı ve yüksek lisans program direktörü olarak çalıştı. 2005- 2009 yılları arasında Sabancı Üniversitesi’nde ders veren Candan, 2007’de Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim kadrosuna katıldı. Benim Çocuğum, Belgesel Araştırmaları Merkezi docİstanbul’un kurucularından olan Candan’ın üçüncü uzun metraj belgesel filmi.
Filmografi/Kısa Metraj: Boycott Coke (1989); Exodus (1991). Uzun Metraj: Duvarlar, Mauern, Walls (2000); 3 Saat (2008); Benim Çocuğum (2013)
Benim Çocuğum
Yönetmen: Can Candan
Yapım: Surela Film
Yapımcılar: Can Candan, Ayşe Çetinbaş, Gökçe İnce
Ortak Yapımcı: H. Metehan Özkan
ÜCRETSİZ