BEŞİKTAŞ
29 April 2021

KONAKLAR: MODERNLİĞİN BAHÇESİ

Konaklar: Modernliğin Bahçesi

İstanbul’un en işlek caddelerinden Büyükdere’den çıkar çıkmaz sizi sakin ve yeşil sokakları ile Konaklar Mahallesi kucaklar. 1958 yılında yerleşime açılan, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk toplu konut projelerinin hayata geçirildiği Konaklar’ı bugün gökdelenler kuşatsa da ağaçları, yürüyüş alanları, parkları ve onu terk etmeyen sakinleriyle Konaklar, 60 yıllık tarihini ödün vermeden korumaya çalışıyor.

Yazı: Alkım Doğan Fotoğraflar: Yusuf Aslan

İstanbul’da hangi semtte pencerenizi açıp bir çam ağacına dokunabilirsiniz?” diyor Sevgi Pekün. “Ben buraya taşındığımda çam ağacı ikinci kattaydı. Şu anda dördüncü katın hizasına geldi. Bu ağaçlar sökülür diye aklım gidiyor. Bütün korkum bu. Böyle bir ağaç, yeşillik artık yok ki. Her yer çam ağacı bakar mısınız? Üstüne kar yağdığında ayrı güzel, baharda ayrı… Şimdi de mimozalar açmış, kokuları geliyor. Ağaçların altında oturmak kadar büyük bir keyif var mı?”

Sevgi Hanım, Konaklar Mahallesi’nin 50 yıllık sakinlerinden. Onunla Yeni Levent Meydanı’nda ince dallarını uzatmış bir kış ağacının altındaki bir bankta oturuyoruz. “Aslında beni has bir Beşiktaş sakini sayabilirsiniz” diyor. “İlkokulu Şair Nedim’de okudum, Cihannüma Mahallesi’nde büyüdüm. 1971’de bu mahalleye tayinim çıkmadan önce de 1. Levent’te oturuyordum. Yıllarca yöneticilik yaptım. Yeni Levent Lisesi’nden emekli öğretmenim. Öğrencilerim anne baba oldu, çocuklarını okutmaya başladım. Ben bu mahalleyi küçük bir Anadolu kasabasına benzetiyorum. Camisi, bakkalı, manavı… Herkes birbirini tanır, birbirine saygı, sevgi gösterir. Aşığız biz buraya.” O sırada bir bey yanımıza yaklaşıp selam veriyor: “Mahallenin bütün kadınlarının saçını kesmiştir kendisi” diyor gülerek Sevgi Hanım. İki yıl önce emekli olan Nurettin Türkmen söze giriyor: “Ne günlerini gördüm buranın. İstanbul’da her yerde kar kalkar burada kalırdı.” “Doğru” diyor Sevgi Hanım. “Bir kar yağardı, Uludağ’a gitmiş gibi olurduk.” “Bu meydan eskiden Yeni Levent otobüs durağıydı” diyor Nurettin Bey. “İlk duraktı, herkes birbirini tanıdığından otobüs kalkarken yetişenleri 2-3 dakika bekleyelim derlerdi. Hareket amiri geç olduğunda da hemen otobüsü kaldırırdı.” Aklıma, “Otobüs Yolcuları” filmi geliyor. Mahallenin ilk zamanlarına tanıklık etmesi bir yana aynı zamanda Nurettin Bey’in anlattığı türden konuşmalara da aşina… Bir zamanlar bu meydandan hareket eden 125 numaralı Kadıköy otobüsünü, Levent’in ağaçlıklı yollarından geçen, 52 numaralı otobüsü öğreniyorum sonra…Ve hâlâ 52 yokuşu olarak anılan yokuşu…

Otobüs plantonunu anımsayanlardan biri de Ladin Sokak üzerinde bahçeye bakan küçük bir dükkânda 32 yıldır ayakkabı tamiri yapan Kamil Turhan. Dükkâna adımımı atar atmaz kendimi üzerinde gökdelenlerin sıralandığı uğultulu Büyükdere Caddesi’nden çok ayrı bir evrende buluyorum. Radyodan usul usul odaya yayılan bir türküye Kamil Bey’in dikiş makinesinin tıkırtıları karışıyor. “Pazar hariç her gün buradayım” diyor Kamil Bey. “Sakin, temiz bir mahalle. Önceden daha da çok meyve ağacı vardı. Yine de İstanbul’da böyle sessiz sakin, geleni gideni belli ağaçlık bir yer bulamazsınız. Eskiden burada albaylar yaşardı, şimdi kalmadı pek. Bence önceki hâli daha iyiydi, daha hareketliydi. Şimdi akşam vakti sokakta kimseyi bulamazsınız. Otobüsler kalkardı şu önümüzdeki meydandan” diyor. “Metronun açılmasıyla hepsi bitti, metro burayı otoparka dönüştürdü.”

Geçmiş zamanın izinde

Konaklar Mahallesi Beşiktaş’ın kuzey ucunda yer alıyor. Mahallenin ilk iskâna açılan bölgesi 4. Levent ve Yeni Levent olmak üzere iki kısma ayrılıyor. “Akrabalarım bu mahallenin ilk sakinlerindendi” diyor Muhtar Aslı Akyüz. “O zamanlar buralarda çilek tarlaları varmış. Yeşillikler içinde, hâlâ eski meyve ağaçlarının olduğu yemyeşil bir mahalle burası. Bu dokuyu korumak için mücadele ediyoruz. Yaşadığınız yerin güzel olması sizi mutlu ediyor. Bu kadar yeşilin içinde ve bu kadar merkezi bir yerde yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Buraya gelen kolay kolay gitmez. Nüfusumuz çoğunlukla emeklilerden oluşuyor. 1960’lı yıllarda Ordu Yapı Kooperatifi’nin kurduğu siteler olduğundan asker emeklilerimiz daha fazla… Armakent, Hukukçular, Basın, Otoyolcular gibi yeni sitelere gelen kesim de çoğunlukla çalışan, genç kesim. Mahallemiz Selvili Sokak ve Akçam Caddesi dışında hep ikamet alanı…”

Muhtarlık ofisini gezerken her odasının kitaplarla dolu olduğunu fark ediyorum. “Artık sığmıyor buraya” diyor Aslı Hanım. “Üç yıl oldu kütüphaneyi kuralı. Duyuru yaptıktan sonra bize kitap yağmaya başladı. Şimdi yaklaşık 10 bin kitabımız var. Bu kitapları kayıt altına alıp bir sistem oturttuk, web sitemize koyduk. Artık kitapları İstanbul dışına göndermeye başladık. En son, valiliğin de ulaşım desteğiyle Hakkari’ye iki bin kitap bağışlayıp bir kütüphanenin kurulmasına vesile olduk.”

O sırada kitap bağışı yapmaya gelen Erol Kuntsal ve Tülin Kuntsal çiftiyle tanışıyoruz. Tülin Hanım; Devrim Erbil, Mustafa Ata gibi ustalarla yetişmiş akademili bir ressam, 35 yıldır Koza Sitesi’nde yaşayan Erol Bey de uzun yıllar yöneticilik yapmış, tarihe meraklı bir iktisatçı. Muhtarlığın kameriyesinde oturup çay içerken birden “Bakın şu duyduğunuz papağan sesi” diyor Tülin Hanım. Yeşil bir bahçedeyiz, yanı başımızda uzun gövdeli ağaçlar göğe uzanıyor. “Onu aşkın parkımız var. Burada doğayla, canlılarla bir arada olmak çok güzel” diyor Tülin Hanım. “Bahçede kirpileri görüyorum ara sıra. Bazen yemek bırakıyorum onlara. Farklı ötüşleri olan, baharı müjdeleyen bahar kuşları var mesela burada.”

“Önceden de çok kuş varmış, padişahlar buraya kuş avına gelirlermiş” diyor Erol Bey. “Bu alan, 1700’lü yıllarda üzerinde yerleşim bulunmayan ıssız bir yermiş. Büyükdere yolunun doğusundaki plato ve vadiler Boğaz’a kadar uzanan ıssız ormanlarla kaplıymış. Bölgenin güvenliğini sağlamak ve askeri eğitim yaptırmak için buraya yerleştirilen bahriye erlerinin varlığından dolayı ‘Levent Çiftliği’ olarak anılıyor. Nizam-ı Cedid ordusunu kurmayı planlayan III. Selim, yeni kışla için bölgeyi uygun görüyor, var olan yapılara, büyük bir kışla, atış ve eğitim alanları ve bir kasır eklenmesini istiyor ve Levent Çiftliği böylece ‘Levent Kışlası’ olarak anılmaya başlıyor. 1940’lı yıllara kadar kışlanın bulunduğu alan, yer yer tarım yapılan, ağaçları yok olmuş, tahrip edilmiş, boş bir arazi olarak kalıyor. Ve aslında mahallenin ilk sakini III. Selim. En eski yapısı da Perili Köşk.”

Perili Köşk 

İki asırdır kurulduğu tepeden etrafı seyrediyor Perili Köşk. Şu anda Sporcular Parkı’nda mahallelinin yürüyüşlerine eşlik etse de uzun yıllar bu bölgede yalnızlığını korumuş. Bayırın altında ince ince akan çaylara, etrafta yapılan pikniklere, sert geçen kışlarda bayırdan kayan çocuklara da tanık olmuş, çıkılan saray avlarına da… Bir dönem viran hâliyle nice mahalle çocuğu için perili hikâyelerin cirit attığı gizemli ve biraz da ürkütücü oyun alanı olan Perili Köşk, 1993-1995’te restore ediliyor ve 1995’ten beri Türkiye Futbol Federasyonu’nun yönetim binası olarak kullanılıyor.

III. Selim, Nizam-ı Cedid birliklerinin eğitimini denetlemek ve avlanıp dinlenmek amacıyla sık sık bu hünkâr kasrına gelmiş. “Bugünkü Sporcular Parkı’nın yürüme yolu boyunca sarayın ahırları ve korumaların barındığı tek katlı bölümler vardı bir zamanlar. Sporcular Parkı’ndaki tek odalı taş yapı, işte bu binalardan geriye kalan son örnek” diyor Erol Bey.

Perili Köşk’ün hemen arkasındaki bir apartmanda 1978’de dünyaya gelen aktör/yönetmen Burak Gülgen’in çocukluğu Konaklar Mahallesi’nin kırlarında, boş arsalarında, bu mahallenin tozunu yutarak geçiyor. “Perili Köşk’ü geceleri perilerin ziyaret ettiği rivayetleri vardı. Çocukken hem ürker hem de oralarda oynamaktan geri durmazdık. O meşhur 87 kışında o bayırdan kaydığımızı hatırlıyorum. Sporcular Parkı’nın olduğu yer o zamanlar boştu, orada hep futbol oynardık” diye sözlerine devam eden Gülgen, sinemaya emek vermiş bir ailenin üyesi. Babası Melih Gürgen yönetmen, dayısı ise Cüneyt Arkın. “Bir zamanlar buralar film platosuydu” diyor. “Benim de bu mahallede oynadığım bir film var. Beş yaşındaydım o zaman. Ferdi Tayfur’un ‘Yıldızlar da Ağlar’ filminde oynamıştım. Bir de ‘Dokunmayın Şabanıma’ filmi vardır. Ahu Tuğba’nın ağaçlar arasında göründüğü bir ev vardır, İşte o ev Zeki Müren’in evi. Orada çekilmiş. ‘Cellat’ diye bir başka film daha var bu mahallede çekilmiş, Perili Köşk’ün viran hâlini o filmde apaçık görebilirsiniz.”

1940’lar sonrasında Konaklar

Mahalleyi coğrafi olarak neredeyse ikiye bölen ve Büyükdere Caddesi’yle birleşen Org. İzzettin Aksalur Caddesi’nde yürüyorum. Caddenin kuzeyinde Harp Akademisi arazisi ve lojmanları yer alıyor. Güney kısmında ise 4. Levent ve Yeni Levent’in sitelerden oluşan yerleşim bölgeleri… Hasan Küçükgüler, bu cadde üzerinde 27 yılı aşkın zamandır çiçek satıyor. “Eskiden çok güzel kavak ağaçlarımız vardı bu yolda, onlar kesildi” diyor. “Eski hâli daha güzeldi, bahçelerden kokulu çiçekler, güller taşardı. Şimdi onlar kalmadı. Çok fazla güzel insanı da kaybettik. Yine de sevdiğim bir yer, sessiz, sakin, güzel bir mahalle. Soğuk günlerde mahalleliler üşüdüğümü görür, sağ olsunlar, bana çay, kekik getirirler.”

Büyükdere Caddesi’nin yoğun trafiğini arkamda bırakıp Akçam Caddesi’ne saptığımda Bedri Rahmi’nin mozaik panolarıyla karşılaşıyorum. Biraz ilerleyince cadde üzerinde sıralanan Eren Eyüboğlu mozaiklerini görüyorum. Bu mozaikler, Cumhuriyet Dönemi’nde kamusal sanatın mahalle ölçeğine taşındığı ilk örneklerden. Mozaiklerin tarihinde bu bölgenin tarihi de yatıyor.

Levent Mahallesi, Türkiye’de şehirciliğin önde gelen isimlerinden Kemal Ahmet Arû ve Rebii Gorbon tarafından, 1940’lı yılların sonunda etaplar hâlinde tasarlanmaya başlanıyor. Mahallenin son etabı 4. Levent, sosyal ve kamusal alanlarıyla çeşitli yükseklikteki bloklarla az yoğunluklu bir uydu kent olarak kendine yetecek biçimde projelendirilip 1947-1957 yılları arasında tamamlanıyor. 100 hektarlık alanda 450 konut yapılıyor. Aynı zamanda mahalleye yarıdan fazlası meyve veren 30 bin ağaç dikiliyor. Mahallede, yeşil bahçeler içinde konumlanmış yüksek katlı bloklar ve daha alçak katlı ve villa tipli konutlar ile Cumhuriyet Dönemi’nin ilk toplu konut projelerinden biri hayata geçiriliyor.

Nurullah Berk, Sabri Berkel, Eren Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ercüment Kalmık ve Ferruh Başağa gibi dönemin sanatçılarının bina cephelerine yaptıkları, (biri maalesef yok olmuş) 21 tane mozaikle, mimariyle sanat bir araya geliyor. 4. Levent evleri, bir yaşama modeli sunan modernite projesi olarak tarihi miras… 1993 yılından bu yana burada yaşayan mimar Alev Bayraktar, Mahalle İnisiyatifi’nin de aktif üyelerinden biri. “Türkiye’de ilk defa sivil mimari örneği olan, insanca bir yaşamın hedeflendiği bir mahalle kuruluyor” diyor. “1955 yılında Akşam gazetesinde: ‘Dağ başında ev yapılıyor. Oraya kim gidip gelecek?’ diye haber var. Gecekondulaşmayı daha bilmeyen bir Türkiye tabii o zamanlar. Bu mahalleye tek çivi çakılmasın diye çok mücadele verdik. Muhtarımız da bu konulara çok duyarlı. Bu mahallenin korunması gerekiyor” diyor.

Akçam Caddesi’nde reklam panolarının, iş yeri tabelalarının varlığından biraz kendimi yalıtıp binalarda dönem mimarisini yansıtan sade, süsten uzak ve modüler cephe düzeninden oluşan mimari dokuyu hissetmeye çalışıyorum. Elbette, 1980’lerde hızlanan kentsel dönüşüm sürecinin ardından, köprü bağlantı yolunun Levent içinden geçirilmesi, kuzeye kayan iş alanları ve gökdelenlerin yapılması mahallenin üzerinde bir fiziksel ve sosyal dönüşüm baskısı yaratıyor ve büyük bir özenle oluşturulan bu mimari doku kısmen zarar görüyor.

2008 yılında Levent Mahallesi, mahalle sakinlerinin kurdukları Çağdaş Levent Derneği’nin girişimleriyle kentsel sit alanı ilan ediliyor. 2012 yılında aktif hâle gelen Mahalle İnisiyatifi girişiminin ardından Koruma Kurulu’nca mozaikler için Aralık 2012’de bir karar alınıyor. Beşiktaş Belediyesi de bir proje başlatarak mozaik eserlerin peşine düşüyor, eserlerin özgün hâllerine ait fotoğrafları paylaşmaları için halka çağrıda bulunuluyor ve mozaikler açığa çıkarılıp koruma altına alınıyor.

“Biz ne olursa olsun korumaya çalışıyoruz. Boş arazilere ağaç dikiyoruz.” diyor Alev Bey. Akçam Caddesi ve Selvili Sokak’taki yapıların aslında portikolu olarak yapıldığını, çoğu portikonun daha sonra yapıya dâhil edildiğini söylüyor. Bu kapatma nedeniyle Ferruh Başağı’ya ait bir mozaik pano Hami Uluocak’ın kiraladığı elektrikçi dükkânının iç duvarını süslüyor. “34 senedir bu dükkândayım” diyor Hami Bey. “Bu mozaik 8 yıl önce ortaya çıktı. Boyanın altından bir iki parça parlıyordu… Belediyeden yetkili bir hanım, bu taşların her birini on gün boyunca tek tek uğraşıp ortaya çıkardı.”

Ağaçların hatıraları

Konaklar Mahallesi’nde gezerken sessiz bahçelerde yumuşak geçen kışa aldanıp çiçeklerini açan Japon ayvaları, saray laleleri ve mimozalar gözüme çarpıyor. Selvili Sokak’taki Levent Eczanesi son durağım. Burası mahallenin en eski işletmelerinden. Asuman Günaydın Silahtar, bir eczanenin işletmesini devralıyor ve bugünlere kadar mahalleliye hizmet veriyor. Hatta 1962-1986 yılları arasında aşı veya iğne yapmak için Akağaç Sokak’taki Zeki Müren’in villasına gitmişliği var.

“Ben bu mahalleye 1987 yılında geldim” diyor Asuman Hanım. “O zaman yirmili yaşların başındaydım, benim için çok sıkıcı bir yerdi. Gençler azdı, askerler, asker emeklileri vardı. Sonra çok hareketlendi ama şimdi eski hâlini tercih ederim. Bu hareket eskiden olsaydı eminim hiç sıkılmazdım. Bu sokak barlar sokağı, akşamları çok şenlikli oluyor, gençler bir araya geliyor. Bakmayın şimdi pandemi zamanı diye böyle. Bu kulelerin gelmesiyle çok değişti. Orası eskiden boş bir arsaydı” diyor başıyla yanı başımızdaki kuleleri göstererek. “Bir ara mahalleden ayrılıp İstinye Park Evleri’ne taşındım ama üç buçuk yıl dayanabildim. Geri gelmek için gün saydım. Simitçiyle, sokakta karşılaştıklarımla selamlaşmayı, buranın mahalle havasını özledim. Konfor, şatafat önemli değil, oraya ait olduğunu hissetmek önemli.”
O sırada eczaneye uğrayan Aytaç Hanım da sohbete katılıyor. 1970’ten beri burada yaşadığını öğreniyorum. “Bizim önümüz koru gibidir. Yatak odamın penceresinin önünde beş katı geçmiş bir defne ağacı var, ben yemek pişirirken o ağaçtan defne koparıp yemeğime koyarım. Yeşilin insana verdiği huzur hiçbir şeyde yok. Erguvan, ıhlamur, servi, vişne, elma, erik… Bahçemizde ne ararsanız var” diyor. “Bizde de kiraz var” diyor Asuman Hanım.

Konaklar Mahallesi’nde kiminle konuştuysam söz muhakkak ağaçlara geliyor. Çınar, Ladin, Göknar, Ihlamur, Selvili, Akasyalı, Akçam gibi sokak isimlerinden de belli ki ağaçlar da bu mahallenin simalarından… Kesilen ağaçların bile hatıraları taze. Asuman Hanım, “Ağaçlarını tek tek tanıyorum bu mahallenin” diyor. Aytaç Hanım, “Ağaçlar bizim perdelerimiz” diyor. Sevgi Hanım, “Bir gün gelir de kesmeye kalkarlarsa dozerin önüne atarım kendimi” diyor. Kamil Turhan sitenin önünde sıralanan eski vişne ve şeftali ağaçlarını anıyor hâlâ. Hami Uluocak Selvili Sokak’taki servilerin artık olmayışına hayıflanıyor.

İki üç neslin bir arada yaşadığı, Levent Tenis Kulübü gibi 60’lardan yana varlığını sürdüren bir kulübü barındıran Konaklar Mahallesi, bütün tahribatlara rağmen bir şeylerin korunabildiği, mahalle bilincine sahip bir yer… Konaklar Mahallesi’nin tarihi de bir mimari model olarak tasarlanan yerleşiminin, ressamların göz nuru mozaiklerinin, nefes alan parklarının, yaşam alanlarına sahip çıkan mahallelinin yanı sıra biraz da mahallenin ağaçlarıyla yazılmış. Mahallenin eski sakinlerinden Zeki Müren’in “Benim Güzel Manolyam” şarkısına bile mahallenin ağaçlarından biri ilham vermiştir belki, kim bilir?

Mahalleye veda ederken Hermann Hesse’nin “Ağaçlar” kitabındaki sözü geliyor aklıma: “Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.”

b+ / 32. sayı / ilkbahar 2021

Derginin tamamını okumak için tıklayınız.

Haberi Paylaş:

Beşiktaş Belediyesi


BKS logo

© 2024 Beşiktaş Belediyesi. Sitedeki tüm metin ve görseller Beşiktaş Belediyesi'ne aittir. İzinsiz kullanılamaz.

F5 İletişim